4)Yüzük

22 3 0
                                    

Karaköy'de tramvaydan inip Beyoğlu'na geçmek için tıpkı tünel gibi olan alt geçitten geçerken kulaklığımda ben lisedeyken dinlediğim bir şarkı çalıyordu. Çalan şarkı beni lise zamanlarıma götürürken istemsizce gülümsedim. O zamanlar İstanbul'da yaşamayı kafama takmıştım. Bu şarkıları dinlerken hayaller kurardım her gece yatağımda. Şimdiyse deli olduğum İstanbul'a geleli nerdeyse 7 yıl oldu. İstanbul'a geldiğim ilk günler bu alt geçitten çok geçerdim. Başta burası bana çok korkutucu geliyordu. Alt geçit çok uzun ve geniş olduğundan içindeki küçük dükkanları, her köşede insanın karşısına çıkan sokak satıcıları ve tinercileri ile buradan geçmek hep içime bir korku salardı. Adana'da gözümüz metro, tramvay gibi şeyler görmediğinden tüm bunlara alışıp benimsemem biraz zor oldu. Ama zamanla değişti bu durum. Artık eve dönüş yolumdaki bu geçit benim için korkunçluktan çıkıp garip bir şekilde huzur vermeye başladı. Bu loş ve nemli ortam bana hep neden burada olduğumu sorgulatıyor ve İstanbul'a neden geldiğimi tekrar hatırlatıyordu. Şimdi de o zamanlar olduğu gibi yanından geçerken gözlerimi alamadığım, kimi zaman yerde bir karton üzerinde yatan kimi zaman bir köşede içen, kafayı bulan bu insanları görmek beni üniversitenin ilk yıllarına aldı götürdü. O zamanlar bu hayata olan inancım çok daha kuvvetliydi. Çok çalışırsam bu insanlara yardım edebileceğimi, onları bu sefil hayattan kurtarabileceğimi düşünürdüm. Okuldan sonra gittiğim bir sivil toplum kuruluşuyla beraber buradaki insanlara sıcak çorba ve ekmek dağıtırdık. Onlarla konuşmaya çalışır, kim olduklarını, neden burada olduklarını sorardım. Öğrendiğim bilgilerle ailelerini bulmaya çalışırdım. Bir kaç tanesini bulmuştum da. Ama kimse onlarla görüşmek istemedi. Ne durumda olduklarını bile sormamışlardı. Sanki kendi derdimmiş gibi üzülüp ağlardım onlar için. Ne aptalmışım! Ama bu hayat bana bu kadar iyi kalpli olmamam gerektiğini ve insanların sandığım kadar iyi niyetli olmadığını çok güzel öğretti.

Tünel nihayet son bulduğunda ben de düşüncelerimden sıyrıldım ve tekrar dünyaya döndüm. Karaköy'ün Komando merdivenlerini tırmanırken bana burayı topuklularla yürüttüğü için Emre'ye sövmeye başladım. "Arkadaşım ben keçi miyim? Neden yokuş tırmanıyorum ya? Hem de ayağımda topuklularla!" Soluk soluğa kalınca biraz durup nefes aldım. "Hayır yani görüşmeyi çok istiyorsan bekle beni evde. Ne diye yoruyorsun ki beni?" Oflayarak merdivenlerin geri kalanını da çıktım. Ama çilem biter mi? Hayır! Karşımda kocaman bir yokuş var çünkü. Ben bıkkın vaziyette yokuşu çıkmaya çalışırken telefonum çaldı. Çantanın içine elimi sokup karıştırdım ama bir türlü bulamayınca sinirle çantayı kolumdan çıkartıp içine bakarak aradım. "Ya nereye girdin? Oof!" Telefon kendi kendine susunca durup derin bir nefes aldım ama telefon tekrar çalınca sinirden yeni yaptırdığım saçlarımı yolmak istedim. "Patladın patladın! Allah kahretmesin ya!" Sinirle çantanın içini karıştırırken yürüdüğüm yere bakmayınca basmamam gereken bir yere bastım büyük ihtimalle çünkü dengemi kaybettim ve yokuşta, ayağımda topuklularla geriye doğru sendeledim. Lütfen canım çok yanmasın! Lütfen canım çok yanmasın! "Akşın!" Ben düşmeye kendimi hazırlarken önce ismimi duydum sonra arkamdan bir çift kol tuttu beni. Allahım öleceğim sandım bir an!

"Emre! Allah kahretmesin seni!" dedim sinirle göğsüne bir tane geçirirken. "Ne var da tutturdun Karaköy Karaköy diye? Geberiyordum az kalsın!" Hırsla bir tane daha geçirdim göğsüne.

"Ah! Dur be kızım! Az önce düşüyordun ben tutmasaydım. Bir de bana mı vuruyorsun?" Kollarının arasından çıktım. "Senin yüzünden düşüyordum. Koskoca yokuşu topuklularla nasıl çıkabilirim ben? Hiç düşündün mü? Anca oraya gel Akşın! Buraya git Akşın!" Değil kolumu bacağımı, kafamı kırardım ben düşseydim. Bir an sinirden elim ayağım boşalınca kaldırıma çöktüm hemen. Emre de telaşla yanıma oturdu.

MY LIFE 'Full of Lies'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin