Masallar hep güzel anlatılır. Sonu kötü biten bir masal duymadım şimdiye kadar. Prenses sevdiğine kavuşur, kız kurdun tuzağına düşmez ve nenesini kurtarır vesaire. Sonu kötü biten tek masal benim masalım mı olacaktı? Gerçi hayatım bir masal mıydı ki?
Karanlığa açtım gözlerimi. Ayın ışığı odayı aydınlatan tek ışıktı. Yatağımdan doğrulup bir süreliğine yatakta oturma pozisyonunda kaldım. Gözlerim karanlığa alıştıktan sonra ışığı yakmak için kalkmamla yere kapaklanmam bir oldu. Ayağım pikeye dolandığı için adım atmam ile düşmüştüm. Ağzımdan çıkan inleme ile doğrulmaya çalıştım. Sadece çalışmakla kaldım. Pike ayağıma öyle bir dolanmıştı ki tıpkı bir denizkızı gibi görünüyordum. Mavi bir denizkızı gibi. Kapının çalmasıyla pikeyi ayağımdan itmeye başladım fakat başarılı olamadım. Sürünerek kapıya kadar gelip seslendim.
"Kimsin?" yeni uykudan uyandığım için sesim biraz farklı çıkmıştı.
"Tufan." Kısa cümleler kurmayı seviyor olmalıydı. Kapıya biraz daha yaklaşıp oturduğum yerden kapıyı açtım. Oda karanlık olduğu için ve aşağıda olduğumdan dolayı öne doğru eğilip beni aramaya başladı. Dışarıdan içeriye ışık giriyordu.
"Neredesin? Kayıp mı oldun yoksa?" deyip sol elini alnına koyup boyumla dalga geçmeye başladı. "Boy uzatma iksiri içeyim derken yanlışlıkla kısaltma iksiri mi içtin yoksa?" benim boyum kısa değilken neden dalga geçiyordu ki? 1.70 boyun nesi kısa? 1.80'lik boyu ile dalga geçiyordu aklı sıraca.
"Aşağıdayım Tufan. Ayrıca ben kısa falan değilim sen çok uzunsun. Işığı yakar mısın lütfen." ışığı yakması ile gözlerim kamaştı. Karanlığa alışan gözlerimin ışığa alışmasını bekledim.
"Neden bu haldesin? Sakat mı oldun?" hiçbir merak duygusu barındırmadan sorduğu soru ile gözlerimi devirdim. Umursamazlığı içten içe canımı sıkıyordu. Dengesiz hallerine yedi yıldır henüz alışamamıştım. Ne zaman dalga geçeceği, ne zaman soğuk davranacağı, ne zaman kaybolacağı belli olmuyordu. Fazlasıyla dengesiz biriydi.
"Kendimi denizkızı gibi hissetmek istedim. Bu yüzden de ayağıma pike geçirdim. Nasıl benzemiş miyim?" yüzüme yapmacık bir gülümseme koyup düz bir şekilde yüzüne baktım. Hiçbir duygu barındırmayan gözlerini bana dikmeye devam etti. Açık kahvelerinde gizlediği duygular tozlanmaya başlamıştı. Kapalı bir müzik atölyesi gibiydi gözleri. Söyleyecek sözleri, notalarına sakladığı çığlıkları kapatmışlar ve susturmuşlardı. Bu da aletlerin zamanla tozlanmasına neden olmuştu. Gözlerine aktarmadığı duygularını gözlerinin arkasına atmıştı. Bu duygular artık kullanılamayacak kadar toz tutmuştu. Bir bez ve bir el ile yeniden gün yüzüne çıkabilirdi aslında ama kapı kilitliydi. Kilidi kaybolmuş olan bir odayı nasıl açabilirsin ki? Çilingir çağırarak mı? Çilingir çağırsam bile tekrardan kilitlemez miydi ki?
"Bebek misin? Saçma sapan hareketlerde bulunma vakti değil. Aşağı in, yemek vakti." Arkasına bile bakmadan gitti. Deli mi ne? Kapıyı kapatıp ellerimle pikeyi üzerimden çıkarttım. Nasıl düğüm olmuş ise güç bela açtım. Ne biçim uyumuştum ben? Dengesizce uyuduğum kesindi. Yatağı toparlayıp elimi yüzümü de yıkadıktan sonra çıktım odadan. Tek başıma asansöre binmeye korktuğum için merdivenlerden hızlı hızlı inmeye başladım çünkü çok acıkmıştım. Midem açlıktan bedenime yapışacaktı âdeta. Cam kenarı masaya oturmam ile yemeklerimiz gelmişti. Yemeklerin gelmesi ile sessiz bir şekilde yemeğimize başladık.Dışarıda manzara çok güzeldi. Yıldızlar ve ay tam tepedeydiler. Ayın ışığı yıldızları da kendisi gibi aydınlatıyordu. Laciverte bürünen gökyüzü Ankara'nın da manzarası ile tam bir sanattı. Caminin ışıkları, evlerin pencerelerinden yayılan ışıklar şehri aydınlatmıştı. Eşsiz manzara karşısında yemek yiyor olmak huzurlu hissettirmişti. Anı defterimde gökyüzü ile ilgili bir yazı yazmıştım ve bir çizim yapmıştım. Gecenin karanlığı gökyüzüne çöktüğünde, insanlar rüyalar âlemine giriş yaptıklarında açığa çıkmıştım. Gökyüzüne birkaç yazı yazdım. Nasıl başlamıştım? Gökyüzüne selam olsun diye mi başlamıştım. Hatırladım. Merhaba Gökyüzü. Böyle başlamıştım ilk yazımı yazmaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
Genç Kız Edebiyatı"Hayatında kendinden başka kimseye güvenme Medusa." "Sana da mı?" dedim. Gözleri karardı, bir adım daha attı. "Evet, bana da." Dedi o ürkütücü sesiyle. "Neden?" diye sordum ürkekçe. Sesim bulunduğumuz durumdan dolayı ürkek ve titreyerek çıkmıştı. Ta...