Wooyoung
Sabah kalktığımda ilk baş bir süre etrafı incelemiştim sonra ise telefonuma bakmıştım, daha erkendi. Kahvaltıya inmemiz için yaklaşık bir saat vardı. Yatakta sağ-sol'a dönerken San'ı çok rahatsız etmek istemiyordum. Kafamı ona çevirdim ve gözlerini kapayan saçları geriye doğru ittim. Pürüzsüz ve belirli hatları olan yüzü onu daha havalı yapıyordu.
Buraya gelmeden 1 hafta öncesine kadar her şey çok sıradandı. San ve ben birbirimizle yan yana gelmediği sürece konuşmayan normal iki insandık ama şu bir haftadır ne zaman San'ın beni izlediğini görsem kalbimin ritmi bozuluyordu. Gereksiz heyecan yapıyordum. Çok fazla önemsememeye çalışıyordum ama bir yerden sonra olmuyordu.
Elimi yüzünde gezdirirken gözlerini açmıştı. Gergince elimi çekerken elimi tutup yüzüne yerleştirmişti.
Gergince gülümseyip yüzünü okşamaya devam ettim. Gülümsemişti. Gülümsediğinde yanağında oluşan çukura takılmıştı bir süre gözüm. O çok güzeldi.O da beni izlerken zar zor nefes alıyordum. Gözlerini benden ayırıp arkaya bakmıştı bende yavaşça kafamı çevirip nereye baktığına baktım. Dışarıda şiddetli bir şekilde kar yağıyordu.
"Götümüz donacak bu gün amına koyayım."
Gülmüştüm.
"Evet, o yüzden sıkı giyinmeliyiz. Ayrıca kalk artık yataktan."İlk baş kabul etmesede zar zor yataktan kalkmıştı.
"Ben duşa gireceğim."
Ona aniden dönmüştüm.
"San sen salak mısın? Havayı görmüyor musun amına koyayım hastalanıp ölmek mi istiyorsun? Akşam yaparsın."
"Hayır ya bana bişey olmaz."
Göz devirmiştim.O duşa girerken bende üzerimi giyiniyordum. Duştan çıktığında, büyük havluyu belinde sarmış küçük havlu ile de saçlarını kuruluyordu. Gözlerim ile resmen yiyordum çocuğu.
Kafamı zar zor da olsan ondan çevirip katladığım kıyafetleri dolabıma koydum.San'da üzerini değiştirdikten sonra yanıma gelmişti.
"Hadi gidelim."
Kolumdan tutunca elimi, kolumdaki elin üstüne koydum.
"San, saçlarını kurut ondan sonra ineriz aşağıya."
Bu sefer o göz devirmişti.
Fön makinesiyle savruk bir şekilde saçını fönlüyordu. Yanına gidip fön makinasını elinden alıp ben saçını kurutmaya başladım.Yumuşak saçları ve keskin mentollü şampuan kokusuyla burnumun direği sızlamıştı.
Saçı tamamen kuruyunca saçları dalgalı bir hal almıştı.
"Ay saçların çok tatlı oldu."
Kendimi tutamadan söylemiştim. O bu halime gülerken ben utançtan kafamı yerin dibine sokmak istiyordum.Bavulumdan çıkardığım siyah bere'yi ona verdim.
"Ne olur ne olmaz. Bunu kafandan çıkarma."
"Tamam anne... pardon Wooyoung."
Göz devirip 'ciddi misin' bakışı atmıştım.••••••
Aşağıya indiğimizde bizimkiler dışında Hwa'nın yanına Xiaojun vardı. Samimi bir şekilde gülümsemiştim. Hepimiz açık büfeden istediğimiz şeyleri koyarken bir masaya oturmuştuk.
Hwa, Xiaojun'un bizimle oturması için zorlasa da o bunu reddetmiş ve arkadaşlarının yanına geri gitmişti.O gittiği an bütün hepimizin bakışları Hongjoong ile birleşti. Oturduğu yere iyice sinen Hongjoong'a ilk hamleyi Mingi yapmıştı.
Minho'yu yanımıza çağırmıştı.
"Hey Minho, buraya gelsenize boş yer var."
Hongjoong ateş saçan gözleriyle Mingi'ye bakarken Mingi kahvesini yudumluyordu.Minho, Felix yanımıza gelmişti. Felix okuldaki herkesle arası iyiydi şu zamana kadar kimse ile kötü olduğunu görmemiştim. Minho çekingence Hongjoong'un yanına otururken, Felix benim yanıma oturmuştu.
"Selam güzellik naber?"
Elimi omuzuma atıp yanağımdan makas almıştı.
"İyiyim bebeğim senden naber?"
Göz kırpıp ensesindeki saçlarında elimi gezdirmiştim.
"Hrrr bak azarım."
"Üfff hemen sapıklaşma be!"
YOU ARE READING
Horizon| Woosan
Short StoryYunho, açtığı bir grupta yanlışlıkla o ara dedikodusunu yaptığı kişiyi alır . 💫woosan💫