|22 Nisan, 07:32|
Louis uykulu haliyle şirkete girer girmez nereden geldiğini bile görmediği Miles anında dibinde bitip elinde tuttuğu kahve bardağını ona doğru uzattı.
"Günaydın, Louis! Ayılman için sana latte yaptım!"
Louis kendisini tutamayarak onun elindeki bardağın içine bakıp gözlerini devirdi. "Ben espresso severim, Miles." Yaklaşık bir yıl boyunca çıkmış olmalarına rağmen anlaşılan o ki, Miles hala Louis'yi hangi kahvenin ayılttığını bilmiyordu.
Miles şaşkınlıkla bir ona bir de elindeki kahveye bakmaya başladığında Louis "Yine de teşekkürler." deyip asansöre yöneldi. Miles'ın hala kendisini takip ettiğini hissedebiliyordu. Asansöre binip ikinci kat düğmesine bastığında Miles'ın sesini yeniden duydu. "Sen odana git, ben hemen espresso yapıp getireyim."
"Her arkadaşına bu kadar ilgili mi davranırsın, Miles?"
Louis'nin oflayarak sorduğu soru üzerine Miles başını hevesle aşağı yukarı salladı.
Asansörün kapısı açıldığında Louis çıkmadan hemen önce "Kahvemi kendim alabilirim, teşekkürler." diye mırıldandı. Bu kaba davranışları Miles kendisi hak etmişti.
**
|14:09|
Louis, ağrıyan sağ omzunu sol eliyle ova ova asansörden indi ve doğruca finans bölümüne ilerledi. Mesleği sayesinde, kimin hangi pozisyonda çalıştığını biliyordu. Bu yüzden hiç kimseye sormasına gerek kalmadan doğruca 'Finans Müdürü' yazan kapının önüne gitti. Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı iki kere tıklattı ve Harry'nin kalın sesinden "Gelin." kelimesini duyar duymaz tokmağı bir kez yana doğru çevirdi.
Mat siyah kapı yavaşça açıldığında Louis masanın üzerinde oturmakta olan Harry'yi gördü. Uzun ve kıvırcık saçlarını dağınık bir topuz haline getirmişti. Beyaz gömleğinin ilk üç düğmesi açık olduğu için pürüzsüz göğsü gözler önündeydi. Uzun bacaklarından birini diğerinin üzerine atmıştı, başını iyice aşağıya eğmiş bir halde dizinin üzerinde duran deftere bir şeyler yazıyordu. Sanki odaya birinin girdiğini fark etmemiş gibi bir hali vardı. Üstelik 'Gelin.' diyen kişinin kendisi olmasına rağmen.
Louis onun dikkatini çekebilmek adına boğazını hafifçe temizlediğinde yeşil gözler hemen kendisine döndü. Harry onu görür görmez dizinin üzerinde duran minik defteri yan tarafına bıraktı ve oturduğu masanın üzerinden zıplayarak kalktı.
"Louis! Bu kadar çabuk gelmeni beklemiyordum. Hoş geldin."
Louis onun ne demek istediğini ilk başta anlayamadı. Fakat daha sonradan şu 'iyilik' mevzusu aklına geldi ve kaşlarını anlayışla kaldırdı.
"Aslında yaptığım hiçbir iyiliğe karşılık beklemem ama gerçekten yardımına ihtiyaç duyduğum bir durum var. Ben bunu pek 'karşılıklı iyilik' olarak tanımlamıyorum. Daha çok; 'arkadaşına yardım etmek' gibi düşünelim bence."
Cümlesini bitirince şirin bir şekilde gülümseyen Louis, Harry'yi de aynı şekilde gülümsetmişti.
"Pekala, öyle diyelim bakalım. Neymiş istediğin bu iyilik?"
"Hemen konuya mı gireyim? Çay, kahve falan ikram edip hal hatır sorma faslını atlıyorsun yani?"
Louis şakacı bir şekilde konuştuğunda Harry gülerek sağ elini tekli koltuklardan birine doğru uzatıp "Haklısın, otur lütfen." dedi. "Bir şeyler içmek ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great escape | l.s.
FanfictionHer zamanki klişelerin aksine; Louis'nin başka bir adamla birlikteymiş gibi davranmasının sebebi sevgilisini kıskandırmak değil, kendisini terk etmesini sağlamak.