|9 Mayıs, 19:14|
İlkbahar yağmuru tüm hızıyla yağmaya devam ederken, Louis esneyerek salona girdi ve koltuğun üzerinde darmadağınık bir şekilde durmakta olan battaniyenin yanına oturdu. Aklına tüm gün yaşadıkları gelince üşüdüğünü hissetti, battaniyeye sımsıkı sarılıp bakışlarını televizyona çevirdi. Fakat hâlâ yorucu gününü düşünüyordu.
Sabah tam 7'de telefonunun alarmı çalmaya başladığında gözlerini açmış, yeni yeni tanıdığı bir kokuyla karşılaşmıştı. Göz kapaklarını kırpıştırdığında karşısına buğday bir ten çıktı; pürüzsüz bir deri, belirgin bir adem elması. Louis uykulu olmasına rağmen beline sarılmış olan kolların ve yüzünü gömmüş olduğu boynun kime ait olduğunu hemen anlamıştı.
Harry'nin kucağında durmakta olan elini zar zor kaldırıp koltuğun üzerinde duran telefonuna attığında beline sarılı kolların tutuşu sıkılaşmıştı. Harry mırıldanarak onu daha da yakınına çektiğinde Louis'nin tek yapabildiği şey nefesini tutarak alarmı kapatmak olmuştu.
Yeşil gözler, kolları arasındaki bedenin hareketliliği yüzünden araladığında Louis utana sıkıla ayağa kalmış, görmeyen gözlerle direkt olarak telefonuna bakmaya başlamıştı. Hayatında bundan daha garip hissettiği bir zaman hatırlamıyordu.
Louis'nin utangaçlığına nazaran, Harry her zamanki hâlindeydi. Sabahın köründe bile Louis'ye öpüşme teklif etmişti. Louis artık onun bu isteğini duyunca hiç şaşırmıyordu.
Ve böylece o da eski hâline dönmüş oldu, ikisi Louis'nin evinde Harry'nin hazırladığı lezzetli bir kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanıp evden çıkmışlardı. Tabii Harry daha önce çıkmıştı, kendi evine uğrayıp duş alması ve üzerini değiştirmesi gerekmişti çünkü.
Sabah ayrı ayrı arabalara bindikleri andan itibaren, Louis Harry'sizdi. Genç adam yalnızca altı gün sonra yapılacak olan ihale için çok çalışıyordu, şirkette bütün gün toplantı odasından çıkmamıştı. Öğle yemeği saatinde de Louis'ye toplantıdan çıkamayacağını, kendisi yanında olmasa da onun sağlıklı bir şeyler yemesi gerektiğiyle ilgili bir mesaj atmıştı. Mesaj atmıştı çünkü o ve Louis, Miles'ın gözünü boyamak için bile olsa, artık öğle yemeklerini birlikte yemeye alışmışlardı.
Ve Louis, Harry'yi dinlemişti. Gerçekten. Öğle yemeğini Liam'la yemiş olsa bile, yemek olarak Harry'nin ona zorla yedirdiği ilk yemek olan tavuktan yemişti. Arkadaşının bu kadar çok yediğini görmüş olmak da Liam'ı hem çok şaşırtmış, hem de çok sevindirmişti. Tüm öğle boyunca, Louis ve Harry'nin arasında gerçekten bir şey olmadığını bilmesine rağmen ikisinin ne kadar uyumlu olduklarından bahsedip durmuştu.
Bu tabii ki de Louis'yi delirtmişti. O ve Harry iyi arkadaşlardı, pek normal bir şekilde tanışmamış olsalar da Louis onu seviyordu. Ama arkadaş olarak, kesinlikle. Bunu bugün Liam'a yaklaşık olarak elli kere falan söylemişti.
Günün belki de tek iyi yanı Liam'ın terastakilerle tanışmış olmasıydı. Louis bu insanları kısa süredir tanıyor olsa da, kesinlikle Miles'la olan arkadaş grubuna tercih ederdi. Liam da onları çok sevmişti. Tabii ki korkunç bakışlı esmer kadın hariç, gerçekten. O cüssesine rağmen, Liam bile ondan ve keskin bakışlarından ürkmüştü.
Ve Louis iş çıkışında şarjı bitik olduğu için birkaç dakika boyunca arabasının önünde Harry'yi beklemişti. Fakat Niall yanına gelip de onun bu akşam şirkette mesaiye kalacağını, kendisinin Louis'ye haber vermesini istediğini söylediğinde; Louis mecburen evine yalnız dönmüştü, şarj aletini evde unuttuğu için kendisine lanetler ederek üstelik.
Ve şimdi, yaptığı sıcak duştan yeni çıkmıştı. Bornozunun ipini sımsıkı bir şekilde beline bağlamıştı, ıslak saç tutamlarındaki su damlaları birer birer parkeyle ve halıyla buluşuyordu. Gözlerini ovuştura ovuştura şarja taktığı telefonunun yanına gitti ve öğle saatlerinde şarjı bitmiş olan telefonunun kilidini açıp gelen bildirimler yüzünden birkaç saniye boyunca ekrana bakakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great escape | l.s.
FanfictionHer zamanki klişelerin aksine; Louis'nin başka bir adamla birlikteymiş gibi davranmasının sebebi sevgilisini kıskandırmak değil, kendisini terk etmesini sağlamak.