|8 Mayıs, 21:34|
Penaltı noktasından atılan topun kale direğine çarpıp seyirciye doğru sektiğini görmek, Louis'yi tamamen delirtmişti.
Kucağında duran patlamış mısır dolu tabağı sertçe sehpaya bıraktıktan hemen sonra yerinden fırlayıp televizyona yüksek sesle küfretmeye başladı. 11 metrelik mesafeden küçücük bir topu koskocaman kaleye nasıl sokamamıştı bu adam? Louis gerçekten bazen hiçbir şeyi anlamıyordu.
İlk yarının bittiğini heber veren düdük çaldığında Louis'nin küfürleri yeni yeni son buluyordu. Kendisini zar zor sakinleştirdiği dakikalarda duyduğu zil sesiyle koltuğun üzerinden yere düşmek üzere olan battaniyeyi yeniden koltuğun üzerine çıkardı ve ayaklarını yere vura vura kapıyı açmaya gitti. Muhtemelen yine alt komşudan şikayet yiyecekti.
Kapıyı oflayarak açtığında karşısına çıkan kişi oldukça şaşırmasına neden olmuştu. Zira bu surat son günlerde görmeye oldukça alışmış olduğu birine aitti: Harry'ye. Fakat bu sefer onu oldukça farklı bir şekilde görüyordu. Her zamanki beyaz gömleği ve siyah pantolonunun aksine, genç adam şimdi beyaz bir tişört ve siyah, bol bir eşofman giyiyordu. Louis'nin her zaman gördüğü halindeki gibi saçları şimdi salık ve şekil verilmiş değildi, kıvırcık tutamların bir kısmı üstten siyah bir lastik tokayla tutturulmuştu. 1.80'lik boyuyla genç finans müdürü, o anda, tıpkı minik bir bebeğe benziyordu.
Elinde tuttuğu kabı Louis'nin eline tutuşturup hiçbir şey söylemeden içeriye girince Louis şaşkın şaşkın kapıyı kapattı ve onun peşinden salona ilerledi. Sitedeki her dairenin yapımı aynı olduğu için Harry muhtemelen salonun yerini bulmakta zorlanmamıştı.
"Çok yemek yapmışım, kaldı. Ben de düşündüm ki ben yokken sen çok az yemek yiyorsundur."
Louis elindeki tencereyi havaya kaldırırken "Sen de düşündün ki Louis'yi akşamları da besleyip obez olma yolunda emin adımlarla ilerleteyim?" diye sordu.
Harry onun alayla söylediği şeylere gülerek başını salladıktan sonra sanki kendi evine gelmiş gibi televizyonun karşısındaki koltuğa yayıldı. Önünde durmakta olan patlamış mısır tabağını eline aldıktan hemen sonra bacaklarını sehpaya doğru uzattı ve Louis'nin mutfağa gitmesini umursamadan kumandayı eline alıp kanalı değiştirdi.
Aradığı kanalı bulur bulmaz Louis elinde tuttuğu koskoca bir tabak tavuklu makarnayla yanına geri döndü. Harry'nin yanına oturup ayaklarını tıpkı onun gibi sehpaya doğru uzattığı sırada kanalın değiştiğini görünce kaşlarını çattı. "Bu da ne?"
Harry ağzına iki üç tane mısırı aynı anda atmadan hemen önce omuz silkerek "Dizi." diye cevap verdi.
"Ben dizi izlemiyorum ama."
Louis elindeki tabağı sehpaya bırakıp Harry'ye dönerek konuştuğunda Harry hemen savunmaya geçti.
"Ama bak ben de öyleydim. Bir gün ablam ve annem evime yatıya geldiler. Oy çokluğuyla onların istediği şeyi izlemek zorunda kaldım. İnan bana çok eğlenceli!"
Kahverengi kaşlar çatılmıştı, Louis keskin mavileriyle Harry'nin suratını incelerken dudaklarını bir çocuk gibi öne doğru büzdü ve kollarını göğsünde bağlayıp "Ama ben maç izlemek istiyorum." diye mırıldandı.
Bunun üzerine Harry bir kez daha omuz silkti ve dizisini izlemeye geri döndü. Oldukça rahat görünüyordu, Louis'nin evindeymiş gibi değil de kendi kendisinin evindeymiş gibiydi.
Louis çocuk gibi mızmızlanma olayının işe yaramadığını fark edince bir çırpıda Harry'nin bacaklarının üzerinden kumandaya doğru atıldı. O maçı kaç haftadır bekliyordu, evine gelen davetsiz bir misafir yüzünden bir dakikasını bile kaçırmayacaktı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great escape | l.s.
Fiksi PenggemarHer zamanki klişelerin aksine; Louis'nin başka bir adamla birlikteymiş gibi davranmasının sebebi sevgilisini kıskandırmak değil, kendisini terk etmesini sağlamak.