|21 Nisan, 06:30|
"Harry, daha Güneş bile doğmadı. Bak şimdi biz şey yapalım, şimdi uyuyalım geri. Akşamüstü yine kalkarız, o zaman götürürsün nereye götüreceksen."
"Ya işte o yüzden! Güneş doğacak onu izleyeceğiz, hadi lütfen. Bak küserim!"
Harry kollarını göğsünde bağlayıp dudaklarını öne büzünce Louis ofladı, ardından yüzündeki dağınık tebessümle birlikte onun ağır bedenini kendi üzerine doğru çekti.
Kıvırcık saçları okşarken ara ara öpücükler kondurdu, Harry ağırdı ama neyse ki ağırlığının çoğunluğunu yatağa veriyordu da Louis altında can vermiyordu.
"Yatakta kalmam için bu taktiğe başvurduysan çok zekisin, ama bugün ben de çok inatçıyım. O yüzden şimdi kalkıp benimle gelmezsen seninle çok, çok uzun bir süre konuşmayacağım."
Louis onun 'çok, çok uzun süre' lafından kastının maksimum bir saat olduğunu çok iyi biliyordu, yine de onu kırmak isteyeceği son şey bile olmadığından uykusuzluktan göz kapakları acıyor olsa da yattığı yerden doğruldu.
Harry onun ayaklanacağını anladığında yüzünde aydınlık bir gülümsemeyle beraber yanaklarına sert iki öpücük bıraktı, ardından hışımla yerinden kalktı ve bir elini yatakta uzanan bedene uzattı.
Louis bir onun suratına bir kendisine uzattığı eline bakarken "Hazırlanmam gerekmiyor mu?" diye sordu şaşkınlıkla. Anlaşılan sabahın köründe bir mekana gideceklerini zannediyordu.
Dışarı çıkmayacaklardı ama çıkacak olsalar bile Harry ondan üzerini değiştirmesini istemezdi, zira üzerindeki ördekli pijamaların içinde harika göründüğünü düşünüyordu.
"Olduğun gibi çok güzelsin, gel hadi."
Louis ayılmaya çalışarak gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı ve onun elini tutup yataktan çıktı, ardından Harry onun ayakta durmakta güçlük çektiğini bildiğinden bedenini kendisine yaslayıp balkona yöneldi.
Balkon kapısından geçtiklerinde Louis burayı ilk kez bu kadar tatlı gördüğüne şaşırdı. Yerler yumuşak minderlerle kaplanmıştı, balkonun köşesinde iki katlanmış battaniye üst üste duruyordu. Hava mor ve mavi arası garip bir renge bürünmüştü, hafif bir rüzgar varsa da Louis onu hissetmiyordu. Zaten Harry üşümemeleri için balkonun katlanılabilir camlarını da kapatmıştı.
Louis hayran hayran etrafı incelemeye devam ederken onu beklemeden minderlerin üzerine oturduktan sonra sırtını duvarın önünde duran yastığa yasladı ve ayakta durup masum masum kendisini izleyen sevgilisini hızlı bir hareketle kucağına çekti. Louis onun bacaklarının üzerine düşünce bir an şaşkın şaşkın etrafına bakındı, ardından yan döndü ve Harry'nin iki yana araladığı bacakları arasına girdi. Kalçası minderlere temas eder etmez sırtını ve başını da arkasındaki adamın gövdesine yaslayınca istemsizce derin bir nefes aldı. Ruhu burada, bu anda sonsuza kadar kaybolsa hiçbir şikayeti olmazdı.
Harry kollarını onun bedeninin iki yanından geçirip ellerini karnına koyduğunda Louis gözlerini kapattı, yeniden uyumak istemiyordu ama yorgun vücuduna karşı koymak da biraz zordu haliyle.
"Gözlerini aç bebeğim, şimdi Güneş doğacak. İzlemezsen boşu boşuna buraya gelmiş oluruz."
"Burası çok güzel olmuş, Harry."
Harry'nin bahsettiği şeylerden tamamen bağımsız, Louis sanki kendi kendine onunla konuşuyor gibiydi. Konuşuyordu ama bir cevap beklemiyordu, yalnızca onun kolları arasında vücudunun ve ruhunun her zerresini dinlendiriyordu o kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great escape | l.s.
FanfictionHer zamanki klişelerin aksine; Louis'nin başka bir adamla birlikteymiş gibi davranmasının sebebi sevgilisini kıskandırmak değil, kendisini terk etmesini sağlamak.