HERMİONE
Genç cadı hızla koridorları arşınlıyordu. Tabi ki yine kütüphaneye gidiyordu. Sonuçta o Hermione Granger'dı, çağın en zeki cadısı...
Hogwarts'ta altıncı yıllarına gelmişlerdi ve ilk yıllarındaki trol saldırısından beri; O, Harry ve Ron hiç ayrılmamışlardı. Çoğu zaman yaz tatillerin de bile görüşüyorlardı. Kovuk hepsi için bir buluşma yeriydi ve Molly Weasley hepsi için ikinci bir anne gibiydi.
Ve lanet olsun ki çağın en karanlık büyücüsü Voldemort tekrar dirilmişti. Hortkuluklar sayesinde ölmüyordu, hepsini bulup yok etmeden Voldemort ölmeyecekti. Onlar yani Altın Üçlü hortkulukları aramaya çıkacaklardı yıl sonunda, bunun için Hermione kendini büyü konusunda donatabildiği kadar donatacaktı. İşte bu yüzden daha kimse uyanmadan kütüphanenin yolunu tutmuştu.
DRACO
Draco Malfoy sol kolundaki işaretin yapıldığı günden beri gece uykularına veda etmişti resmen. Bu ağrıyı kıyaslayabildiği hiçbir şey yoktu. Yapıldığı gün öldüğünü düşünmüştü. Crucio dan bile beterdi ki; manyak teyzesi yüzünden onun da tadına bakmıştı. O günü gözünün önüne getirdi, annesinden bir baykuş almıştı.
Oğlum bu akşam malikâneye gelmen gerekiyor. Acil.
Sevgiler Annen
Narcissa bunu yapmak istememişti ama ablası ve Karanlık Lord yanındayken başka bir seçeneği yoktu.
Draco akşam gizli geçitten Hogsmeade'e geçti. Gözünün önüne malikâneyi getirdi ve o sıkışmışlık hissine kendini hazırladı. Birkaç saniye sonra malikânenin önünde duruyordu. Elini ceplerine sokarak taş yoldan yürümeye başladı. Kimse bilmese de ay döngülerini severdi. Hatta muggle adetlerine göre Yengeç burcu sayılıyordu. Bu da Ay'ı onun gezegeni yapıyordu ve inanılmaz bir şekilde Ay hangi şeklindeyse kendini öyle hissediyordu. Mesela Hilal halindeyken asla karar almazdı. Dolunay ise bambaşkaydı onun için. Tüm dolunaylarda kendini inanılmaz enerjik hissediyordu. Malikânenin kapısı daha o çalmadan açılmıştı. Ev cini Wicky onu karşıladı.
- Hoş geldiniz Efendi Malfoy. Salonda sizi bekliyorlar.
Draco gülümseyerek salona doğru ilerledi. Acaba özel bir şeyler mi var diye düşünüyordu. Kapıdan girdiğinde gözüne ilk annesi çarptı, yanında babası oturuyordu ve ikisi de sanki tüm kan yüzlerinden çekilmiş gibi duruyorlardı. O anda gözüne başka biri takıldı. Kırmızı yılanvari gözler ve burnunun olması gereken yerde bir çukurla kafasını ona döndüren Voldemortla neye uğradığını şaşırdı. O neden buradaydı? Annesi onu tam olarak neden şimdi çağırmıştı? Aklından bunlar geçerken zihnini kapattı ve içinde saygı bulundurmasını umduğu sesiyle Karanlık Lordu selamladı.
- Beni emretmişsiniz Lordum.
Voldemort ona sanki bir pislikmiş gibi bakıyordu asıl pisliğin kendi olması dışında bir sorun yoktu. Draco malfoy safkan olmayı seviyordu ama o kadar... Bu hayattan tek istediği normal, sakin, kendi halinde bir büyücü olabilmekti ama maalesef artık olamayacağını biliyordu. Voldemortun ağzından çıkanlardan sonra asla olmayacağını biliyordu.
- Draco baban bizi hayal kırıklığına uğrattı; onun yerine sen bizim yanımızda yer almak istersin herhalde?
İşte bu cevap veremeyeceğim soruydu. Hayır deme şansım yoktu ama evet deyipte bu lanete kendi dilimle gitmek istemiyordum. O yüzden sessiz kalarak bekledim. Teyzem; aynı kandan olmaktan utandığım Bellatrix Lestrange bir anda ayağa kalktı, sol kolumdaki gömleği neredeyse parçalayarak beni Karanlık Lordun önüne çekiştirdi ve gözlerinde saf sevgiyle bakarak;
- Biz her zaman sizin hizmetinizdeyiz Lordum. Black ve Malfoy aileleri her zaman sizin sadık destekçinizdir. Draco da bu görev yüzünden öyle minnettar ki konuşamıyor bile.
O an sanırım kendisinin uzun yıllardır Black olmadığını unutmuştu. Ben hala ne olacak diye beklerken Karanlık Lord asasını sol kolumun bileğine soktu. İşaret orada oluşurken dizlerimin üstüne çökmemek ve çığlık çığlığa bağırmamak çok zordu. Dişlerimi kıracak kadar sıkarken yüzümü annem ve babama döndüm. Bayılmadan önce son gördüğüm ikisininde gözlerinde oluşan üzüntü ve acımaydı. Olayların buraya geleceğini hiç düşünmemişlerdi ve artık ailecek bu batağa batmıştık. Çıkmak için hiç şansımız yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKTAKİ IŞIK
FantasyGenç cadı hayatının en önemli gününde masum kalbini bir yatakta taşa çevirdi. Kimse görmedi, kimse bilmedi, kimse hissetmedi...