18|🥀

509 64 89
                                    


sen de kahve almış, beraber karşılıklı sohbet ediyorduk.
     biraz da flörtleşiyorduk...

"sana bir şey aldım. onu vermek istiyorum. kafeye gelmeden uğradığım yerden aldım."

sırt çantandan küçük bir kutu çıkardın.
kutuyu uzattın.

kutuyu ellerinin arasından aldım. üstündeki bantları söktüm.

kutu ebatlarından ne aldığını az çok tahmin etmiştim.

kutunun içerisinden kupayı çıkardım. kupanın üzerinde küçük prens vardı.

bu kitabı sevdiğimi nereden bilebilirsin...

kupanın arka yüzeyinde, küçük prens figürünün hizasında kitapta bahsedilen gül vardı. ince el yazısı ile kupanın alt kısmına "le petit prince" yazılmıştı.

gülümsedim.

"teşekkür ederim... çok beğendim. bir sonraki kahvemi bu kupayla içmek için sabırsızlanıyorum."

başımı kupadan kaldırıp, yüzüne bakacağım sırada telefonunla fotoğrafımı çektin.

kıkırdadın.

" ama habersiz yakalandım."

" o kadar güzel gülümsedin ki, dayanamadım."

" sen keşke kendini görebilseydin şu an da..."

ben de onun fotoğrafını çekmek istiyorum.

telefonumu çıkardım, kameraya baktın elinle kalp yaptın. fotoğrafını çektim.

" ben de fotoğrafın oldu..."

telefonumu geri cebime koydum.
kupayı da kutusuna yerleştirip elime aldım.

" yürüyelim mi?"

başınla onayladın. beraber masadan kalktık, kafeden çıktık.

hava kararmıştı, sana evine kadar eşlik edecektim bu yüzden.

son bir haftadır havanın yağmurlu oluşu yürüdüğümüz ıslak yollardan belliydi.

sokak lambaların, dükkanların ışıkları yansıyordu.

evine doğru ilerlerken, sokağın kenarında çiçek satan bir kadını gördüm.

çiçeklerini yavaş yavaş bağlayarak topluyordu.

" geliyorum. "

henüz toplanmamış ayçiçeklerine baktım.

çiçekçi kadın bana döndü.

" ayçiçeklerinden ister misiniz beyefendi? mevsimi geçmeden almanızı öneririm sevdiğinize."

"alıyorum."

" hemen sarayım sizin için."

" sarmadan alabilirim. sevdiğim burada çünkü. onu bekletmeyeyim."

parayı verdim. kadın karşılığında ayçiçeğini uzattı.

sapından tutarak yanına yaklaştım.
beni izliyordun, saklamanın ya da geç vermenin manası yoktu.

ayçiçeğini uzattım.

sapından tutup nazikçe elimden aldın.
     sen benim güneşimsin, 
         ben de, sana en az elinde tuttuğun çiçek kadar muhtaç öylesine biriyim.

yolumuza devam ettik.
sokaklar ıssızlaştıkça ellerimiz birbirine daha fazla yaklaştı.
yalnız kaldığımızda da birleşti.

bir elinle ayçiçeğini, diğer elinle elimi sıkıca tutuyordun.

ellerimiz hiç ayrılmasın istedim.

ellerimiz hiç ayrılmasın istedim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝓀𝚤𝓇ℊ𝚤𝓃𝚤𝓂' (𝓉𝒶𝓂𝒶𝓂𝓁𝒶𝓃𝒹𝚤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin