27|🥀

945 91 157
                                    


(y.n: naruto ağzı ile yazıyorum.ve bu bölüm uzun olacak. çünkü artık mektup sayfaları bitti.)

gözyaşlarımı kabanım ile sildim. güçsüz bedenimi seni bulacağım düşüncesiyle zorla olsa da yerden kaldırabildim.

mektupların yerini öğrendiğim, hala burada çalışan kıza sordum.
kızın ismini hatırlamıyordum. son gördüğümdeki haline göre bir hayli değişmişti.

"sasuke burada çalışmıyor mu artık?"

kız elindeki süpürgeyi duvara yasladı.

" onu 1 senedir görmedim. "

patronuna seslendi.

patron kızın aksine hiç değişmemişti. bir elinde arada ağzına götürdüğü purosu, diğer elinde ise günlük gazetesi...

yanımıza geldi.

" patron, sasuke neden işten ayrılmıştı?"

" ahh o edebiyat fakültesi bitirmişti. atanınca da hem mahalleden hem buradan ayrıldı."

elimdeki mektupları daha çok sıktım.

" yerini biliyor musunuz? biliyorsanız lütfen bana söyleyin. "

" hiç bilmem. ama ailesi hala bu mahallede. benim gibi mahallede ölmeyi planlıyorlar sanırsam."

patron söylene söylene yanımdan uzaklaşırken, ben de balkondaki anılarımız sayesinde aklımdan asla çıkmayan o adrese gitmeye karar verdim.

hızlıca kitapçıdan çıktım.

kitapçıda kaldığım süre boyunca başlayan ve hala devam eden yağmurun altında koşuşturuyordum.
kağıtları cebime sıkıştırdım.

"seni görmeliyim."

"benden vazgecmemissindir değil mi?
mektubunda da yazdığın gibi,

seninle güzel yeni bir başlangıç yapalım."

" senin icin her seyimi vereceğim, kaçmayacağım."

"lütfen benden vazgeçmemiş ol."

yol boyunca tanrı'ya yalvardım.

nefes nefese kalmıştım, kalbim ağzımdan fırlayacak kadar hızlı atıyordu.

evin kapısının önüne geldiğimde, en son ki buradan çıkışımı hatırladım.

o zaman da gözlerim doluydu, caresizdim ve...
seni delicesine seviyordum.

kapıyı tıklattım.

annen açtı kapıyı. birbirinize çok benzerdiniz.

annenin beni tanıyacağını tahmin etmezdim fakat tanımıştı.  ismimi bilmiyordu, sima olarak hatırlıyordu.

kıyafetlerimin fazla ıslak olduğunu görünce beni anında içeri davet etti annen.

üzerimdeki kabanımı omuzlarımdan çekerek aldı.
ıslaklığını gidermek için oturma odasına masanızın üstüne serdi.

bekletip, kurutacaktı.

zahmet etmemesini söylesem de kibarlığından itirazlarımı dinlemedi.

" size zahmet çıkardım.  ben aslında sizden bir şey öğrenmek istiyordum, oğlunuzla ilgili."

" oğlum senden bahsetti. "

şaşırdım.

" oğlumun kalan kıyafetlerinden giyinip koltuğa otur lütfen.  hazırladığım çaydan ikram edeceğim. çay icerken konuşuruz oldu mu?"

başımla onaylayıp, odana gittim.
odan düzen olarak aynıydı. yatağın toplu ve uzun süredir bozulmamış görünüyordu.

giysi dolabını açtım.
iki- üç kıyafetin kalmıştı dolabında.

senin kazağını ve pantolonunu giyindim.
kazağını kokladım.

      nasıl özlemişim...

anneni bekletmemek için odandan çıkıp oturma odasına gittim.
deri koltuğa oturdum.

annen pembe renkli fincana koyduğu çayla, kek dilimi de getirmişti.
önüme çektiğim sehpaya yerleştirdi.

çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu annen.

" oğlum artık paris'te. pek gelmiyor buralara." 

modern* ve güzel yerde çalışma fırsatı elde ettiğinden mutluydum fakat... onu ziyaret edebilecek durumum yok. ailem boşandığımdan beri benden her türlü desteğini kesmiş durumdalar.

(y.n: fransa'nın eski mahallerinde yaşadıkların için modern olarak değerlendiriyor.*)

çayımdan yudum aldım.

para biriktirmeliyim.

" oğlum senden bahsetti demiştim ya. oğlum senden hoşlandığını söylemişti. "

fincanı şaşkınlıkla elimden düşürdüm.
çayı sehpaya dökmüştüm.

üstüme de sıçramıştı.
annen kalktı, mutfağa koşup havlu peçete getirdi bir kac tane.

ıslak yerlere peceteyle baskı yaptı.

" özür dilerim. ben... "

annesine söyleyebileceğini tahmin etmemiştim sasuke'min.

" sorun değil. ben ıslak peçeteleri götürüp, çayını tazeleyim."

" içmesem de olur. ben oğlunuz için gelmiştim. çünkü ben de oğlunuzdan hoşlanıyorum."

" ama sen evli değil misin?"

" değilim. istekli bir evlilik değildi, oğlunuzu hiçbir zaman aldatmadım. size bizden bahsettiğinden dolayı rahatça anlatabilir miyim başımdan geçenleri?"

" tabii."

annenle konuşmaya başladık.
annen sohbetin sonlarına doğru elimi avuçlarının arasına almıştı.

başta annenin ön yargıları vardı hakkımda ama hepsi kırıldı.

ve de annenle ikimizin ortak yönü vardı, yakın hissetmiştik kendimizi bu yüzden.
  
      ikimizde seni özlemiştik.

saatler ilerlerken, küçük bir ricada bulndum.

" balkonunuza çıkabilir miyim?"

" ah tabii ki."

balkonunuza annenin üşümeyeyim diye verdiği şalı omzuma örterek çıktım.
balkonun demirini kaplayan sarmaşıklar biraz kurumaya dönmüştü.

yağmuru seyretmeye dalıp gitmek üzereyken içeriden zil sesi geldi.
annen kapıya koşuşturduğundan yerimden kıpırdamamıştım.

zaten tenim buz kesilse de balkondan ayrılmaya istekli değildim.

şalı ağzımın hizasına getirdim.

gözyaşlarımı tutamadım. yağmura eşlik etmek istediklerinden mi bilemez akip duruyordu...

balkonun kapısı açıldı dakikalar sonra. ilk kapının sesinden ürkmüştüm. başımı cevirip kimin geldiğine baktığımda, elinde tuttuğun bavulla bana şaskınlıkla baktığını fark ettim.

"aman tanrım, anne ben hayal mi görüyorum."

annen de hemen ardından balkona çıktı. sevinç gözyaşlarına boğulmuştu.

"gerçek oğlum. "

ben donup kaldığımdan tek bir kelime edememiştim.
üstümü değiştirdiğimden beri pantolonun cebine sıkıştırarak koyduğum mektupları çıkardım.

hıçkırarak, sana gösterdim.

mektupları görünce elindeki bavulu yere bıraktın, koşarak sarıldın bana. kollarımı sıkıca sana doladım.

sanki bu balkon bana verilen bir mucizeydi.

seninle 2 yıl sonra ki kavuşmam bile, bu balkonda olmuş.
her zamanki önemini kat kat arttırmıştı...

[final]

𝓀𝚤𝓇ℊ𝚤𝓃𝚤𝓂' (𝓉𝒶𝓂𝒶𝓂𝓁𝒶𝓃𝒹𝚤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin