UMUDUN GÖZLERİ KAPALI

4.3K 203 11
                                    

İyi okumalar. Biraz kısa olabilir. Üzgünüm. (Aslında pek değilim)
Bu arada ilk bölümü (sadist) değiştirdim bakmak isterseniz.

《》《》《》《》《》《》《》《》

&Emre'nin ağzından&

Tam sekiz gün olmuştu. Nazlı'nın orada gözlerini kapattıktan sonra açmamasının üzerinden sekiz gün geçmişti. Görkem itini görmemin üzerinden beş gün geçmişti. Pelin sekiz gündür bir bebek gibi ağlıyordu.
Benim ondan az kalır yanım yoktu. İlk üç gün ağlamaktan şişen gözlerimi açamamıştım. Eğer Nazlı bu halimizi görse hepimizin ağzına sıçardı. Ama göremiyordu işte. O lanet olası gözlerini açıp bizi göremiyordu.

Ameliyatı üç gün sürmüştü. Ya da onun gibi bir şey. Ameliyat odasından bir doktor çıkıyor diğeri giriyordu. Hiçbiri doğru düzgün bir haber vermemişti. Üçünü dövmeye kalktığımda iki defa hastaneden atılmıştım. Ama içeri geri girmem beş-on dakikamı alıyordu. Daha sonra yakınında daha fazla kalabilmek için uslu bir çocuk gibi ameliyat odasının önünde beklemiştim. O ü çgün bizim için çok zor geçmişti. Daha sonraki gün doktorun biri sonunda açıklama yapmıştı.

"Ameliyat beklediğimizden uzun geçti. Hayati tehlikesi hala sürüyor. Ama ameliyat olumlu geçti. İyileşecektir. Yani umarım... Yarası çok derin, kalbinin de yakınlarında. Saplanan bıçak daha sonra hareket ettirildiği için iç dokusu ve cildi hasar görmüş. Yara izlerini sildirseniz bile tamamen yok olmayacaktır. Durumu iyiye gidiyor. Yine de tekrar etmek istiyorum. Hasar alan bölge kalbinin yakını olduğu için hayati tehlikesi hala sürüyor. Bir kaç güne yoğun bakım odasına alınır. Geçmiş olsun."
Yaptığı açıklama buydu. Dediği gibi de olmuştu. İki gün sonra yoğun bakıma alınmıştı. Ama gözlerini açmıyordu. Doktorlar bir kaç saatte bir kontrole geliyordu. Pelin daha iyi olduğunu anlasa da kendini durduramıyordu.

Gözleri kapalı siyah bir melek gibi yatıyordu hastane yatağında. İyiye iyi kötüye kötü olan bir melek. Kanatları siyah olan güzel bir melek. Yüzü masum değildi. İfadesizdi. Daha da duygusuz duruyordu. Gözlerinde ki merhamet ve parıldama yoktu. Bize gözükmüyordu.

Bende kalan son üç gündür Görkem itini arıyordum. Birden ortadan kaybolmuştu. Bulamıyorduk. Ama dün adamlarından birini yakalamıştık. Hastanede bizi izliyordu. Adam şu an bizim depodaydı. Onunla uğraşmak için Nazlı'nın uyanmasını beklemeyi düşünüyordum. Belki de cezasını birlikte verirdik.

Seri adımlarla Nazlı'nın odasına yürüyordum. Yanımda ki Pelin'i de unutmamak lazım. Odaya girdiğimizde bir kaç gündür sürekli gördüğüm genç doktor kontrolleri yapıyordu. Bizi görünce başıyla selam verdi. Biz de ona aynen karşılık verdik ve bu aralar yatağım olan Nazlı'nın yattığı yatağın hemen yanında ki koltuğa oturduk. Doktor son birkaç şeyi kontrol edip dışarı çıktı. Umutlu bir şekilde Nazlı'nın gözlerine bakıyorduk.

Tek umudum oydu. Eğer o olmazsa yaşamamın hiçbir anlamı olmazdı. Onsuz yapamazdım. Hayata tutunduğum dalımdı o benim. İlk önce Görkem piçini girdiği delikten çıkarır. Öldürürdüm. Ya da hayır öldürmezdim. Nazlı böyle olmasını istemezdi. Ona olabileceğinin en kötüsünü yaşatırdım. İlk yapmam gereken şey Nazlı'ya yaptıklarının aynısını yapmaktı. Sonraysa Nazlı'nın istekleri.

Onun bu işlere bulaşmasını hiç istemezdim. Ama böyle daha mutluydu. Onu buna ben bulaştırmamıştım. Tam tersine o beni bulaştırmıştı. Her zaman onu kurtarmak için yanındaydım. Onun benim yanımda olduğu gibi.

Bir süre daha bekledik umutla. Ama olmuyordu işte. Açmıyordu o güzel yeşil gözlerini. Sıkılmıştım. Gözlerini açmıyor oluşu canımı sıkıyordu. "Ben çıkıyorum." Pelin hemen kafasını salladı. Onun da ruh hali sallantılıydı.

Aklıma Görkem piçinin hala özgürce gezdiği geldiğinde adamının olduğu depoya doğru yol aldım. Hışımla depoya girdiğimde beni gören adamlarımız başıyla selam veriyordu.
Merdivenlerden alt kata inerken demir kapı görüş açıma girdi. Burası deponun sığınak kısmıydı. Çok güvenli, geniş ve zor açılan bir kapısı olan oda gibi bir yerdi.

Odaya girdiğimde iki adamında elleri bağlı şekilde yerde oturduklarını gördüm. Bir de onlara sandalye ayıramazdım. Köpek gibi bir yere bağlılardı ve sadece havlama mesafeleri vardı. Botlarımın zeminde çıkardığı tok ve gür ses ile herkesin kafası bana döndü. Onları burada yalnız bırakamayacağım için adamlardan beşi de nöbet değişimi ile burada bekliyordu.
İlk önce yeni yakaladığımız adama doğru yürüdüm. Yaklaştıkça leş gibi koktuklarını fark ettim. Yediği dayaklardan dolayı ikisinin de her tarafı kan içindeydi. Kurumuş kan. Nazlı'nın ki gibi değildi. Onun ki sıcak ve akmaya devam ediyordu onun yanına gittiğimde.

İyice yaklaştığımda adamın gözleri korkunun karanlığı ile kaplanmıştı. Küçük bir cesaret kıvılcımı da vardı. Ama karanlığı bastırmaya yetmiyordu. İlk önce boğazından yakaladım. Karşı koymaya gücü yoktu. Avuç içimin bütün hatlarında pürüzsüz boğazını hissediyordum. Kafasını yavaş bir şekilde kaldırıp hızlı bir şekilde yere vurdum. Sanırım bu huyumuz Nazlı ile benzerdi.

"Nerede?" yüzüne karşı eğilip fısıldadığım bu tek kelime gözlerine yeni bir ifade kattı. Gerginlik.

Bir süre cevap almak için bekledim. Ama konuşmuyordu. Tereddütlü hali çok net bir şekilde göze batıyordu. Bir kaç kez ağzını kıpırdattı. Ama tek bir harf bile kulağıma ulaşmamıştı.

Derin bir nefes aldı. Kendini biraz sonra söyleyeceği şeye hazırlamak ister gibiydi. "Bilmiyorum." Bir kaç dakikadır beklediğim cevap kesinlikle bu değildi. Kafasını tekrar hızlıca yere vurup eğildiğim yerden ayağa kalktım.

Bir kahkaha yayıldı odada. Benimdi. Tek eksiği neşe olan melodik bir kahkahaydı. "Bilmiyorsun öyle mi?" Adam ürkekçe kafasını salladı. Sanırım delirmiş gibi gözüküyordum. Tekmelerim karnıyla buluşurken hala histerik bir şekilde gülüyordum. "Bilmiyorsun öyle mi? " arada bir bu soruyu tekrarlıyordum. Her seferinde de 'bilmiyorum' sözcüğü kulaklarımda çınlıyordu.

En son darbemi göğüs kafesine sert bir şekilde geçirdim. Adam derin bir nefes aldı ve kafası yere düştü. Bütün uzuvları kasılmış bir şekilde yerde yatıyordu. Kafamı ürpertici bir soğuklukla ve yavaşlıkla diğer adama çevirdim. Gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde daha az hırpalanmış olduğunu fark ettim.

Gözleri dehşetle açılmış bir şekilde beni izliyordu. Adımlarımı ona çevirdiğimde gerilemeye çalıştı. O sırada aklımda bir ampul yandı. Nazlı'nın vicdanı gibiydi. Onu hiç sorguya çekmeden dövmüştüm.

En iyisi onunla konuşmaktı. Ama aklıma gelen düşünceler ve görüntüler buna izin vermiyordu. O günü hatırladım. Bara elinde Nazlı'ya saplanan bıçak, yüzü ve üstünde Nazlı'nın kanı ile nasıl nefes nefes girdiği gözümün önüne geldi. Nazlı'nın bıçaklandığını söyleyişi...

Bu tilkiler beynimde dolaştığı sürece onunla konuşamazdım. Tek yapabileceğim şey Nazlı'ya ne çektirdiyse aynısını ona yapmaktı.

SADİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin