Zaman her şeyin ilacı mıydı?
Bir acı zamanla iyileşir miydi? Veya zamanla daha dayanılmaz bir hâl mi alırdı?
Acı kavramı çok farklıydı. Fiziksel ve ruhsal olarak ayrılması da cabası.
Her koşulda ikiye ayrılan bu kavram benim vücudumda bir olmuştu. Benim acım hem fiziksel hem de ruhsaldı. Fiziksel acı somut ilaçlarla iyileşmişti ama ruhsal acıma somut bir ilaç olmadığından nerede olduğunu bulamadığım bir ilacı köşe bucak arıyordum.
Bu ilacı bulacak mıydım? Eğer bulursam bendeki etkisini ne zaman fark ederdim?
İlaç ve zaman bu noktada yeniden kesişiyordu.
Bu ayrılmaz ikiliye çok ihtiyacım olduğunu bir yıldır biliyordum.
--“İstediğin bir şarkı varsa açabilirsin, yolumuz uzun.” Dedi ve anlık bakışlarını bana çevirip hemen yola döndü.
Söyledikleriyle aklıma dolan yüzlerce şarkının arasında kaybolup giderken elim ekrana doğru gitti.
Cızırtılı geçen radyolarla savaş verirken elime değen alevden farksız sıcak ellerle olduğum yerde sabitlendim.
Gözlerim ellerin sahibine gitti. Karanlık gözleri hareketlerimi tartmak istercesine çok dikkatliydi.
Bir süre bana odaklı kalmasının ardından rastgele açtığını düşündüğüm şarkı ile bende sonunda elimi ekrandan çekip geriye yaslandım.
Dışardaki yeni yağmaya başlamış yağmuru izlerken bir yandan elbisemin eteğiyle oynuyordum.
Şarkılar değişmiş, bildiğim şarkılara içimden eşlik etmiş ve sonunda toplantının olacağı mekana varabilmiştik.
Barış Bey arka koltuğa bıraktığı kabana eğilirken gözlerim açık gömlek düğmelerinin ardından görülen siyah kolye zincirine takıldı.
Barış Bey’in teniyle birleşmiş, hareketlerine ortak bir şekilde vücudunda hareket eden kolyeden zar zor kopardım gözlerimi.
Zincirin ucunda nasıl bir simge olduğunu, anlamlı bir kolye olup olmadığını deli gibi merak ederken buldum kendimi.
Aklımdaki sorulara daha sonra kafa yoracağıma dair kendime söz vererek kapıdan tarafa dönüp kapımı açtım.
Dinen yağmura göz gezdirirken ıslak zemine sağlam bir adım attım.
Soğuk rüzgar elbisemin açıkta bıraktığı tenimde etkisini hemen hissettirmesiyle arabadan hızla inip üzerimi düzelttikten sonra Barış Bey’in yanına doğru adımladım.
Barış Bey kabanını düzeltip anahtarı valeye vermesinin ardından lokantadan içeriye doğru yöneldik.
İhtişamlı lokantada kendimi kaybetmemek adına Barış Bey’in adımlarını takip ederek lokantanın üst katına çıktık.
Her detaylı ayrı düşünülmüş sadeyken de bir o kadar göz dolduruyordu aslında.
Çoğunluğu siyah renklerden oluşmasına rağmen mavi detaylarla ayrı bir hava katılmıştı.
Burayı kimin tasarladığı da ayrı bir merak konusu olmuştu bende.
Alt kat hatırı sayılır derecede kalabalık olmasına rağmen üst katta sadece uzun bir masa, o masa da toplantı yapacağımız siyah takım elbiseli adamlar ve yanlarında siyahlıklarına rağmen renkli kıyafetli ve son derece pahalı aksesuarlarla süslenmiş eşleri olduğunu tahmin ettiğim kadınlar duruyordu.
Barış Bey’in de incelediğim masaya yönelmesiyle daha sağlam adımlar atmaya başladım.
Varlığımızı fark etmelerinin ardından gelen sırasıyla sandalye çekilme sesleriyle iyice gerilmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
P.İ.N
ChickLitBir gün gözlerini hastanede açan İnci o günden sonra gözlerini her kapattığında aynı rüyayı görmeye başlar. Gördüğü rüyalar, hatırladığı sahneler onu gerçeğe ulaştırıcaktı yalan dünyasında. Bu yalan dünyasının ise tek bir gerçeği vardı. Aşk. Aşk, on...