(şiir gibi oldu kafiyeli cümlelerle anlattım)
Mecnun olmadan önce Leylayı tanımak gerek. Amaç, Leylayı iyi tanırsak eger, Mecnuna hak vermek. Amaç, Mecnun olmak için Leylayı bilmek. Amaç, aşkın imtihanına, bir örnek daha bulabilmek.
Nice hikayeler yazılmış da Leyla ile Mecnun adına hepsi birbirinden güzel. Tüm hikayelerde anlaşılıyor ki Leyla Mecnuna, Mecnun Leylaya özel.
Mecnun doğulmaz, Mecnun olunur aşkın ateşiyle. Aşkın ateşini yakan bir Leyla bulmak gerekir önce. Zaten her Mecnunun Leylası yazılıdır kader cetvelinde. Leylayı bulmak değil, Mecnun olmak asıl mesele.
Bir hikayede biz anlatalım Leyla ve Mecnun ismiyle, okumaya baslayın sizde; besmeleyle...
Asıl ismi Kays olan bir yiğit gelir akla, Mecnun denilince. Koyunları önünde kavalı elinde bir çobandır kenan ilinde. Kimi kimsesi yok olsada seveni çoktur. Kays denilince, köyde bilmeyen yoktur.
Ne gözü ne de gönlü bir ahuzara kaymamıştır, ta ki o güne kadar. Köyün tellalı bağıra çağıra halkı saraya toplar. Padişah halkına ikramlarda bulunacakmış zira, iki üç dirhem kadar. Lakin, davete gitmeyen de kendi fermanını imzalar. Demem o ki yediden yetmişe herkes o gün saraydalar.
Kays nice güzeller gördü de gönlü hiçbirine muhabbet duymadı. Kays kendi halinde bir çoban, kendini hayatın akışına bıraktı. Ve Kays o gün kaderin kendine biçtiği en çetin rolü oynayacaktı...
Koyunları otlatıp apar topar saraya vardı da üstü başı perişan... zaten Kaysın gözünde gönlünde yok şöhret şan... mahşer alanı gibi kalabalıktı sarayın önü, her yer ses, her yer kuru gürültü.
Derken bir borazan sesiyle sustu kalabalık ve padisah çıktı meydana. Ardından Leyla sultan diye ilan olununca, bütün başlar eğildi de yere, Kays kalakaldı öylece.
Leyla ismini ilk defa duyar gibi irkildi ve gözleri Leylaya dikildi. Gözünden gönlüne doğru sımsıcak bir duygu hissetti önce, aşk otağı tutuşmuştu sinsice. Derken ‘hey sen!’ dedi kaba bir ses ve kendine geldi apansız. Eğil sultanımıza ve başını kaldırma diye ekledi ardından Kays başını öne eğdi çaresiz.
Leylanın ismi kulaklarında çınladı o gün, Leylanın cismi gözlerinden silinmedi o gün ve Kays Leylasını gördü o gün.
Dedim ya kaderin biçtiği en çetin rolü o gün oynadı Kays, köyünde nice güzeller olmasına rağmen ne var ki gitti Leylaya nazar etti. Gönül tahtına yerleşti Leyla sultan o gün, Kays inat etti önceleri o sultan ben çoban, aşk benim ne haddime dedi, kendine öfkelendi evine varana dek.
Lakin gönlünde sımsıcak bir duygu hissediyordu önceleri, bilmiyordu ki bu aşkın ateşi, bilmiyordu ki Leyla olmuştu gönül tahtının sahibi.
Ertesi gün koyunlarını otlatıyordu yine, zaten tüm gece uyuyamamıştı aklına Leyla düşünce. Akla düşeni gönül kabul etmese de olur, gönle düşeni akıl kabul etmezse eğer insan ölür. Öyle ki gönül içten içe yer bitirir de insanı, bulunmaz derman. Boşuna dememişler ki ‘gönül dinlemez ferman’...
Bir vakit sonra yine tellallar saraya davet ederken halkı, nedir, nedendir bu Kaystaki heyecan. Anlam veremez kendisi de düştüğü duruma, koyunları bıraktığı gibi doğru saraya...
Kulaklar Leyla ismine, gözler Leylanın cismine hasret baktı sarayın kapısına. Fakat ne Leyla vardı ortada ne de Leyladan bi haber, Leyla kimsenin umrunda değil, sanki herkes Leyladan bihaber.
Artık esiri olmuştu Kays, Leyla oldu ona, hersey ve her yer. Umutsuzca döndü evine saraydan, kapattı kapılarını çıkmadı evinden. Merak etti komşuları geldiler Kaysın yanına, sorular sorular üstüne soruldu; Kays ne oldu sana. ‘Leyla’ diyerek hızla çıktı Kays dışarıya, Leyla diyerek dolandı köy meydanında...
Köylü şaşkın ve kınayan bir hal aldı Kaysa karşı. Çobansın sen, sultan senin neyine dediler içten içe. Bilmiyorlardı Kaysın halini, yanıyordu içten içe. Kaysın en yakın dostu vardı bir de Himmet isminde.
Himmet acıdı dostunun haline evine götürdü hemen, neler olduğunu sordu fakat cevap alamadı Kaystan. Ne uyku vardı gözlerinde ne de bir lokma yiyecek hali, aç ve uykusuz geçirdi günlerini. Himmet derman aradı arkadaşının derdine, kimseler bulamadı Kaysa bir çare.
Leyla olanlardan bihaber saray odalarında avare. Leyla güzel olmaya güzel ve alımlı nihayetinde. Bakan bir daha bakmak ister güzelliğine. Bilse Kaysın halini çare olur belki derdine.
Zaten Kaysın Leylada gördüğü başka bişeydi. Leylanın sultanlığı, güzelliği değildi Kaysı büyüleyen. Neydi o zaman Kaysın Leylada gördüğü diye soruldu ve cevap verilmedi, çünkü bu bilinmeyen.
Aşkın sebebi yoktur belkide. Ya da aşık olduktan sonra çıkar sebepler ortaya. Bilemeyiz işte, belki güzel olduğu için sevdi, belkide sevdiği için gözüne güzel geldi.
Nihayetinde bir evliyaya varır Himmetin yolu ve durumu anlatır. Evliya düşünür bir mühlet ve ardından Kaysı görmek ister. Kays getirilir ve Kaysın kulağına bişeyler fısıldar evliya ve ekler, gece gündüz bu kelimeyi söyleyeceksin, evinde öylece bekleyeceksin diye.
Kays evinden çıkmaz olmuştu zaten Leylayı gördükten sonra, Leyla derdi gece gündüz. Gündüzler leyl, geceler Leyla olmuştu. Deli dediler ona akıl veren çok oldu ama dedim ya bilmiyorlardı Kaysın durumunu. Mecnun dediler sonra Kays ismini unuttu herkes. Aşkından bu hallere düşmüştü ya zaten Mecnun dediler ona sevdasından deliye dönmüştü zira.
Evliyadan sonra Leyla demedi hep o kelimeyi söyledi. Evindende çıkmadı öylece o kelimeyi zikretti. Gelen gidenle konuşmaz oldu artık, Himmet hakiki dostmuş ki onun hep yanında oldu.
Mecnun ismi yayılmış dilden dille ilden ile, aşkından deliye dönmüş bu genç diye. Leylaya sevdası herkesin dilinde gezedursun, Mecnun zikrine devam etmiş gece gündüz.
Ne demişti de evliya Mecnuna, neydi o zikredilen kelime. Evliya yüzüne bakınca anlamıştı Kaysın durumunu. Ve dediki ona bu kelimeyi zikreyle istediğine kavuşacaksın diye. O kelime ki aşkın sahibi olan Allah, Allah de gönülden Allah. Bak gör neler olacak.
Evet Allah dedi gece gündüz durmadan. Neden Allah diyordu ki bu genç, Leylaya aşık olmasına rağmen. Merak edilir oldu Mecnunun hali ta ki padişaha kadar. Veziri gönderdi bu gencin derdi nedir diye.
Uzatmayalım, vezire de cevap vermedi Mecnun. Padişah düştü yollara vardı Mecnunun yanına. Dedi ki nedir derdin dermanın olayım, malsa mal, altınsa altın ama anlat neden sürekli Allah dersin… Mecnun kulak asmaz padişaha zikrine devam eder, padişah şehirler saraylar teklif eder. Nihayetinde der ki padişah Leylayı vereyim sana nolur söyle diyince birden susar Mecnun, padişaha bakar ve; ne muhteşem kelimedir ki bu bana getirdi Leylayı, Leyla şöyle dursun ben Mevlayı buldum Mevlayı diyerek o diyarı terkeder…
Aşkın imtihanı, sabrın selametini bize böylece gösterdi… Aşkın imtihanı, Mecnunu Leyladan Mevlaya ulaştırdı… Aşkın imtihanı, aşkla imtihanın bir örneğini böylece bize sundu…
(yorum yaparsanız sevinirim, teşekkürler )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK, EN BÜYÜK İMTİHAN
RomanceAşkı anlatmak ne haddime, örnekler verdim sadece gerçeklerden, içinde benden bir iki kelimeyle... ( ara ara durup düşünerek oku, tek solukta yaşanmaz bazı duygular düşünmek, hissetmek lazım )