Telefonun elimde titremesiyle kendime geldim. Yine açık adres atmamış. Diye iç geçirdim. Bunu yaptığıma inanamıyordum ama odaya uğramadan merdivenlere yöneldim. Hiçbirini görmek istemiyordum. Zaten yarım saat sonra onlar da çıkacaktı. Tek isteğim gittiğime pişman etmemeleriydi beni. Ama gitmek zorundaydım. O mavi gözleri yeniden istiyorsam ve çektiğim şeyler, gittiğim yer, o lanet ceset. Bunları onun için çekmemişmiydim? Şimdi bu saçma oyun yüzünden ayağıma gelen fırsatı tepmemeliydim. Aklım ve kalbim de bunu onaylamıştı. O beni bekliyordu. Tekrar buluşacaktım sadece yarım saat içinde, hayalimdeki mavi masalın yorgun prensesiyle. Merdivenlerden indim ve telefonu şimdilik uçak moduna aldım. Kimsenin mesajlarına veya aramalarına maruz kalmak istemiyordum. Siktir… Arabam yanımda değildi. Bahçede hızlı adımlarla ilerledim. Etraf birbirine sülük gibi yapışmış bir şekilde dans eden insanlarla doluydu. Kapının yanında küçük bir kulübe vardı. Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Bir süre sonra iri yarı kolları dövme kaplı bir adam kapıyı açtı.
“Kapıyı açar mısınız? Çıkmam gerekiyor.”
“Davetiyeyi okumadın mı genç?” diye tersledi.
“Kapıyı aç. Çıkmam gerekiyor dedim sana.”
“Kapıyı aç, Cem. Kays Bey çıkabilir.” Dedi arkadan biri. Başımı biraz eğdiğimde bunun o girişteki adam olduğunu fark ettim. Niye böyle bir şey yaptığı umrumda değildi. Tek isteğim çıkıp gitmekti.
“Şuradan çıkabilirsiniz.” Dedi dövmeli adam huysuzlanmış bir şekilde, arkasında duran kapıyı göstererek. Adamla göz göze gelmemeye dikkat ederek çıktım. Huzura bu kadar yaklaşmışken şimdi bununla uğraşamazdım.
“Bana bir taksi çağırabilir misiniz?”
“Şu köşede durak var. 3 dakikada ulaşırsın yürüyerek.” Koşar adımlarla yürümeye başladım. Aynı anda cüzdanımı alıp almadığımı kontrol ettim. Nakit yeterince yoktu Kırmızı Lotus için ama bir şekilde halledebilirdim. Çok yaklaşmıştım… Hemen sıradaki taksiye bindim ve adresi verdim. Trafik yoksa 20 dakika içinde orada olabilirdim.
“Yol kapalıysa başka bir yerden gidelim abi.”
“Bugün kapalı olur. Yılbaşından dolayı.” Lanet olsun. Tamamen aklımdan çıkmıştı.
“Ama bir yol var şu yoğunluğu atlattıktan sonra oraya döneriz.” Dedi taksici ve rahatlamıştım biraz da olsa. 10 dakika geçmişti. Acaba onunla yalnız konuşabilecek miydim? Ya da Teoman da bizimle olacak mıydı? Aslında bir planım yoktu. Ne demeliydim bilmiyordum.
“Geldik evlat.” İnip inmemekte gidip geliyordum. Sanki hayatımın kararını vermek üzereydim. İçimde adeta bir savaş kopuyordu. Kimim ben artık? Sadece bana denileni yaptım ve arabadan indim. Telefonumu çıkardım ve Teoman’ın beni aradığı numarayı çevirdim. Bekliyormuşcasına açtı.
“Geldim.” Dedim donuk bir sesle.
“Olduğun yerde bekle.” Dedi ve kapattı. Bir otelin önünde bekliyordum. Yaklaşık 5 saniye sonra siyah bir Lamborghini Aventador gelmişti. Hayranlıkla bakıyordum arabaya. Bu hayatta ondan başka sahip olmak istediğim hiçbir şey yoktu. Tek hayalim üniversitedeyken onu almaktı. İşte kapısı açılmıştı. Siyah gözlüğü ve klasik ‘peleriniyle’ Teoman inmişti. Ağzım açık kalmış bir şekilde bakıyordum. Nedense onu bu araba üzerinden ‘benim kızım’ diye konuşurken hayal edebiliyordum. Pezevenk şakaları yaparken… Algıda seçicilik olsa gerek, son zamanlarda bu tarz şeyler düşünmek ve detaya girmek normalleşmişti.
“Hadi bin.” Dedi çarpık bir şekilde gülerek. Denileni yaptım. Arabaya hayran bir şekilde baka baka bindim. O da benimle binmişti.
“Harika değil mi?” dedi anahtarı çevirirken.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbini Gördüğüm Gün
Teen FictionBen Kays Çağlar, Çağlar ailesinin tek varisi, okulunun gözdesi, parlak bir geleceği olan ve sevgilisini yalnızlığını gidermek için kullanan biriyim. Gel gelelim beni karanlığa mahkum edene aşık oldum. Gözlerime, kalbime, kulaklarıma, ellerime, aklım...