VII

278 44 6
                                    

  Dışarıda yağmur hızını arttırmaya başlamıştı. Ağaçların yapraklarına, toprağa, kuytaklardaki su birikintilerine ve şu anda ellerindeki değneklerini birbirlerine doğrultmuş ikilinin içinde bulunduğu kulübenin çatısına inen damlalar kulağa ritmik bir müzik gibi geliyordu. Ritmi bozan tek şey ara ara esip damlaların yönünü değiştiren sert rüzgardı. Fakat dikkatli kulaklara rüzgarın uğultusu ve salladığı yaprakların hışırtısı bile ayrı bir güzel gelebilirdi.

 Esen rüzgarla beraber su damlaları kapıdan içeri yağıp, iki cadının da açıkta olan çıplak uzuvlarına vuruyor, değdikleri yerde çabuk geçmeyen soğuk bir his bırakıyorlardı. Ancak rüzgar ve beraberinde taşıdığı damlalar bu iki uzun figürü her ne kadar titretiyor olsa da hiçbiri gardını indirip kapıyı kapatmaya yeltenmiyordu. Bu durum, ikisinin de gözlerindeki kararlılığa bakılacak olursa daha çok uzun bir süre daha devam edebilirdi. Ortamdaki tansiyon her geçen dakika daha da yükseliyordu. Ritmik yağmur damlaları da bu tansiyona ayak uydurmuş olacak ki git gide hızlarını daha da arttırıyorlardı.

  Gerilim elle hissedilir raddeye geldiğinde dışarıdan gelen, yabani bir boz ayının dengesini kaybedip bir balçığın içine yuvarlanmasını andıran bir sesle ciddiyet yüklü hava dağılıp yerini kapıya çevrilmiş; merak, endişe ve biraz da öfkeyle dolu bakışlara bıraktı. 

 Rüzgar sorgular gözlerle sesin geldiği yeri izlerken Amelia asasını dışarıya doğrulttu. Üç dört saniye sonra ıslak sarı saçları çamura bulanmış iri bir figür ayaklarından görünmez bir iple bağlanmış gibi kulübenin içine çekildi. 

 İki cadı ayaklarının önünde yatan figürü merakla izledi. Yaşlı olanın yüzündeki ifade değişmezken genç olanınki bir iki saniye sonra meraktan hiddete dönüverdi.

 "Rory!"

 Üstü başı çamura bulanmış figür derin soluklar arasında yüzüne zorlama bir gülümseme yerleştirip konuştu.

 "Hey :)."

  Amelia Rüzgar'a bakıp sordu.

 "Bu sıçanı tanıyor musun?"

 Genç cadı mavi gözleri ve şişkin dudakları olmasa kendisinin bile tanıyamayacağı figüre bakıp bir süre düşündükten sonra cevapladı.

 "Evet. Hancının oğlu bu."

 Yerde yatan adam genç cadının söylediği yalana ilkin şaşırmış olsa da kendine gönderilen uyarı dolu bakışı fark edince başıyla onayladı.

 Amelia devam etti. "Peki bunun burada işi ne?"

Rüzgar omuzlarını silkmekle yetindi.

 Bunun üzerine Amelia asasını adama doğrultup yüzünde sinsi bir gülüşle mırıldandı. 

 "Ben de tam ufak bir ateş yakmanın ne kadar da-"

"Bekle!"

 Kadın cümlesinin bölünmesi üzerine yüzünde kötü pir ifadeyle yanında dikilen genç cadıya döndü. Rüzgar devam etti.

"Canlı halinin daha çok işime yarayacağı kanaatindeyim. Taşı alan adamın nereye gittiğini öğrendim. Bunun yardımıyla" ayağıyla adamın önceden bıçakladığı karın boşluğunu sertçe dürtükleyip genç adamı acıyla inletti. "taşın alıcısına çok daha çabuk ulaşabileceğime inanıyorum."

 Amelia bir süre düşündü. 

"Peki sana yardım etmeye istekli olduğunu da nereden çıkardın?"

 Kara Cadı yüzünde sevimli bir gülümsemeyle adamın üstüne eğilip elini göğsünde gezdirdi. Bunu yaparken arkasındaki kadına çaktırmadan adamın çamura bulanmış imparator mührünü boynundaki zincirinden koparıp cüppesinin içine tıkıştırmıştı.

 "Bu meraklı veleti birkaç saat önce zehirlemiş olduğumu, ve panzehirini almadığı taktirde nalları dikmesinin yakın olduğunu söylesem?"

 Yaşça büyük olan cadı tatmin olmuş görünmese bile başını sallayıp onayladığında genç olanı cümlesini temin edici bir tonla sonlandırdı.

 "Panzehirini  ufak porsiyonlar halinde verip onu yolculuk boyunca yanımda tutabilirim. İşim bittiğinde de gerekeni yaparım!"

KARA CADI (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin