Başlık: Ben Sana Mecburum, Atilla İlhan
Merlin'in bunun olacağını tahmin etmesi gerekirdi aslında.
Şimdiye kadar anlamış olması gerekirdi, ne zaman Arthur'u biraz yalnız bıraksa Arthur mutlaka onu öldürmek veya ona zarar vermek isteyen birini buluyordu. Prensin koca başı beladan kurtulmuyordu, üstüne her seferinde bir şekilde Merlin'in başını da yakmayı da beceriyordu; dolayısıyla bunu tahmin etmek zor olmamalıydı.
Fakat hayır, Merlin bunun olacağını tahmin etmemişti. Başından geçen her şeye rağmen naif bir umutla bir seferliğine her şeyin yolunda gideceğini ve sorun çıkmayacağını ummuştu. Sonuç?
Sonuç ortalığı boş bulan büyücünün birinin elbette Uther'a zarar vermek için Arthur'u kullanmaya çalışmasıydı. Aslında düşünülecek olursa bütün bunlar ne Arthur'un koca kafasının ne de Merlin'in iyimserliğinin suçuydu, hayır suçlu Uther ve onun herkesi sinir etme becerisiydi. Evet, Merlin onu suçlayacaktı. Uther Camelot'ta yanlış giden her şeyin sorumlusu olarak suçlanmayı hak ediyordu.
Pekala, hikayeye baştan başlayalım.
Aslında her şey Uther'ın Arthur'un doğum günü için bir ziyafet düzenlemeye karar vermesiyle başlamıştı. Ne zaman böyle ziyafetler verseler olduğu gibi bu sefer de tabii ki davetlilerin arasına bir büyücü karışmıştı (gerçi dürüst olmak gerekirse her zaman büyücü olmuyordu karışan, konuşulması yasak da olsa herkes o trol olayını hatırlıyordu).
(Kimsenin bu olayın varlığını ima etmeye bile izni yoktu gerçi)
Her neyse bütün bunlar önemli değildi, önemli olan davetlilerden biri bir büyücüydü ve sihri Camelot topraklarına geri getirmek ve ölü arkadaşlarının intikamını almak için Uther'ın tek varisini kullanarak Uther üzerinde bir güce sahip olmak istemişti.
Merlin on dakika önceye kadar büyücünün planını tam olarak bilmiyordu. Ne o ne de Gaius ellerindeki ipuçlarıyla onun neyi amaçladığını anlayamamışlardı. Hedefinin Arthur olduğunu ve büyücünün ona bir şey içirmeye çalıştığını biliyorlardı, ama bu şeyin etkisi neydi, işte o kısım bir gizemdi.
Daha mantıklı bir insan, doğal olarak tehlikeyi dikkate alırdı. Arthur'a içirilmeye çalışılan şey her neyse potansiyel zehir gözüyle bakar, mümkünse herkese haber verirdi. Daha mantıklı bir insan bu senaryoda kendini gizleyen bir büyücü değildi.
Veya Arthur'a bütün akıl ve mantığa rağmen delice aşık olmuş değildi.
Sonuç olarak büyücünün elindeki kadehi gören Merlin düşünmeden kadehi alıp kafaya dikmişti. Refleks gibi bir tepkiydi bu, kafasından herhangi bir düşünce veya amaç yoktu bunu yaparken. Arthur'a yönelik olası tehlikeyi algılayan vücudu kendiliğinden hareket etmişti. Yaptığı aptallığın zirvesiydi, neden kadehi yere fırlatmak yerine kafaya dikmişti ki?
Bu sorunun cevabı evrensel bir gerçekte saklıydı, o da şuydu: başları ne kadar derde girerse girsin, Merlin ve Arthur bir şekilde hep dört ayak üstüne düşerlerdi. Belki yamuk düşerlerdi, ama bir şekilde düşerlerdi.
Bu da o zamanlardan biriydi, evrenin veya tanrıların (ya da belki Kilgarrah'ın, Merlin şu an herkesi suçlayabilecek durumdaydı) zalim bir şakası sonucu aslında bir açıdan Merlin'in en doğrusunu yaptığı ortaya çıkmıştı.
Merlin yanlış (fakat bir açıdan en doğru) kadehi kafaya dikmişti.
Her şey bittikten, büyücü yakalandıktan ve Gaius kadehi inceledikten sonra bütün bu olanları mantıklı kılacak açıklamayı yapmıştı. Büyücü aslında iki kadeh hazırlamıştı, kadehlerden biri Arthur için, diğeri ise kendi içindi. Amacı Arthur'u öldürmek veya ona zarar vermek değildi (en azından asıl amacı bu değildi), hayır amacı Arthur'u kendine bağlamaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADEH
FanfictionMerlin'e dokunmazsa ölecekti. Acıdan kendinden geçerek, ateşler içinde, kıvranarak ölecekti. Fakat Merlin'e böyle dokunmaya devam ederse Merlin'in içinde bir şeyler ölecekti.