Geride bıraktıkları kaos, kafa karışıklığı ve dehşet karmaşasından sonra Lan Wangji ve Wei Wuxian bir haftalığına ortadan kayboldu.
Onların yokluğunda aileleri de kafayı sıyırmak üzereydi tabi.
Jiang Cheng, bir anlığına Wei Wuxian'ın herkesle dalga geçip geçmediğini merak etti. Tüm bu olanlar gereksiz yere uzatılmış bir şaka gibi hissettiriyordu - ama şu an yaşadıkları şeyde zorlama gibi görünmeyen tek bir nokta yok gibiydi. Evet, kardeşinin kızlarla flört etmeyi sevdiğini biliyordu - ama şimdiye kadar buna yönelik fiziksel anlamda hiçbir adım atmadığından da emindi.
Jiang Cheng, diğerinin kızlarla flört ederken ciddi olmadığından neredeyse emindi. O gerizekalı sadece eğlendiği için bunu yapıyordu. Bu durumda da-
Belki de bu... Bir anda nasıl hem cinsiyle ilgilenmeye başladığı konusunu aydınlatabilirdi.
Ama Wei Wuxian'ın yüzsüzlüğünün bile bir sınırı vardı! Wei Wuxian'ın, Lan Wangji'yle yaşadıkları o talihsiz ilk karşılaşmadan sonra nasıl bu kadar yakınlaşmış olabileceklerine akıl sır erdiremiyordu. Wei Wuxian'ın tanışmalarının üzerinden daha bir gün geçmeden aşkını itiraf etmesi ve daha da fazlası - Lan Wangji'yle ağza alınmayacak şeyler yapmayı istemesi nereden bakılırsa bakılsın Jiang Cheng'e mantıklı gelmiyordu.
Değil mi?
Her şeyin bir kurmaca olduğu varsayımını kabul etse bile, Wei Wuxian'ın İkinci Efendi Lan'ı şakaya ortak olmaya ikna etmesi resmen imkansızdı. O taş yüzlü kural manyağının böyle bir şakada parmağının olduğunu - ve bu esnada amcasına kalp krizi yaşatma riskine girdiğini - düşünmek bile kulağa fazlasıyla absürt geliyordu.
Bunları düşünürken, kardeşinin Lan Wangji'nin onu kucağına almasıyla birlikte attığı neşeli kahkahaları ve birbirlerine attıkları iğrenç bakışları tüm canlılığıyla hatırladı. Sadece düşüncesi bile Jiang Cheng'in midesini alt üst etmeye yetiyordu.
Evet... Böyle bir şeyi uydurmaları imkansızdı.
Kısa bir süreliğine bu konu hakkında ailesine yazmayı düşündü, ama sonrasında bu fikri hemen aklından çıkardı. Şu an kardeşinden ne kadar nefret ederse etsin ve acı verici bir şekilde ölmesini isterse istesin, Wei Wuxian'ı olduğundan daha da fazla zor duruma sokmak istemiyordu. Yani büyük ihtimalle. Bu yüzden annesine yazması sonuçlar dahilinde dahi değildi. Babasıysa - eğer Öğretmen Lan ona çoktan yazmadıysa - büyük ihtimalle bir şekilde bu konu hakkında Jiang Cheng'i suçlamanın bir yolunu bulurdu. Yani ona da bu konudan bahsedemezdi.
En sonunda kendini ablasına, Wei Wuxian'ın nasıl bir anda kafayı sıyırdığını anlatan oldukça uzun ve detaylı bir mektup yazarken buldu.
Bu sırada Jin Zixuan'ın, Wei Wuxian hakkında yaptığı kötü yorumlar (Bulut Kovuğu'nda olduklarını hatırlamış ve Lan Klanının İkinci Yeşim'i hakkında kötü bir şey söylememe nezaketinde bulunmayı akıl edebilmişti) kulağına ulaşmıştı bile. Jiang Cheng onun yorumlarıyla utançtan yerin dibine girmeye başladığını hissedebiliyordu. Şu an hiç de kardeşinin arkasında durabilecekmiş gibi hissetmiyordu (ama o Lan Wangji piçiyle tekrar karşılaştığında Jiang Cheng onu öldürecekti. Cidden, Lan Wangji'nin öncesinde kardeşiyle flört etmeyi bile denememesi ve onunla tanıştıktan hemen sonra Wei Wuxian'ı yatağa atması fikri Jiang Cheng'in sinirlerini bozmaya yetiyordu. Kim olduğunu düşünüyordu ki!?). Ama bu, tabi ki de olanların etrafındakiler tarafından devamlı olarak hatırlatılmasını istediği anlamına gelmiyordu.
Jin Zixuan gerzeği ve oradaki diğer kişilerin bakış açısından baktığında, Wei Wuxian'ın o kadar insanın içinde aşkını itiraf etmesi aklına her geldiğinde, düşünebildiği tek şey Wei Wuxian'ın nasıl su katılmamış bir gerzek olduğuydu. Cidden, bu gibi şeylerin yeri ve zamanı vardı - ve asıl kötü olan şey, kardeşinin bunun bilincinde olacak kadar edep ya da utanma duygusuna sahip olmamasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Travel Through Time (Lan Wangji/Wei Wuxian) • Tamamlandı
Romance"Wei Wuxian, Jiang Cheng'in histerik bağırışını, etrafında aniden başlayan fısıltıları, Gusu Lan öğrencilerinin şok olmuş bakışları ya da Lan Qiren'in şok ve dehşet karışımı bir ifadeyle solan yüzünü görmezden geldi. Geri çekilerek Lan Wangji'nin yü...