"ilk anı için burada bir öpücük"

100 6 0
                                    

Aralık 2020

evin kapısı açtım içerisi yeterince eski duruyordu. eski ve güzel. nefret ediyordum bu eve gelmekten çünkü her buraya geldiğimde ağlıyordum ama 1 yıl önceki yıl başına gitseydim o zaman çok daha farklıydı burada. her yer süslenmiş, tarçınlı kurabiyeler, arkadaşlarım, ailem... şimdi neredesiniz diye nefretle sorunca yine ağlıyordum. yine ağlıyordum. hepsinin tek bir kişiye bağlı olması ne komik.

sinirden titredim ellerim saçlarıma gitti. nefes bile alamadım. telefon direk gözlerime ilişti elime aldım isimler, isimler... ama ben netçe kimi aradığımı biliyordum listede.

-ne yapıyorum ki?

açmayacak-- biliyorum çünkü defalarca aradım günlerce ulaşmaya çalıştım. numarasını değiştirdiği falan yoktu. telefon çalıyor çalıyor çalıyor... vazgeçmem gerektiğini söylüyor içimden bir ses. yo yo ben ondan asla vazgeçemem. ama sadece artık farkına vardım artık bir daha asla bu telefonu açamyacaktı.

tozlu koltuğun üstüne oturdum. ilk gün olduğu gibi. başımı geriye doğru yasladım nefes aldım. ancak son bir iki aydır bu eve girme cesaretini kendimde bulabiliyordum. etrafta bir sorun var mı diye bakıp kaçarcasına çıkıyordum.

ceketimi çıkarıp koltuğun üstüne bıraktım çantayla birlikte. kontrol etmek için mutfağa geçtim. bahçeye açılan pencereden dışarı çıktım.

-nefes alamıyorum.

gözlerimi kapatıp derince nefes almaya çalıştım. bu son zamanlarda beni sakinleştiren tek şeydi. bahçede her şey yolunda görünüyordu ama Mark'ın yuvası çok kirlendiği için onu içeri taşıdım. pencereyi dikkatlice sürüp kapandığından emin oldum. etrafta rahatsız edici hiç bir şey yoktu. yukarıyı da kontrol ettim.

-her şey yolunda.

aslında hiç bir şey yolunda değildi. aynanın karşısında saçlarımı topladım. iyice sıkıntı basıyordu beni. iki saniye olmuştu az önce bu evden nefret etiğimi düşünüyordum ama şimdi ayrılasım gelmiyordu. gergin gergin merdivenlerden inmeye başladım ama balkona bakmayı unuttuğumu hatırlayınca geri çıktım. bir kaç saniye daha kazandığımı düşünerek içimden seviniyordum. yatak odasının balkonunda her şey normaldi ama bir arabanın evin önüne yanaştığını gördüm. buradan hiç bir şey gözükmüyordu mesafe vardı ayrıca ağaçlarda hem içeriden dışarıyı hem dışarıdan içeriyi görüşü engelliyordu. ama net bir şekilde hareket eden siyah arabayı gördüm ve sesini duyduğuma emindim.

merak ettim ve hızlıca aşağı indim merdivenlerden o sırada çoktan kapı açılmıştı. anahtarla-- merdivenlerin ortasında durup sessizce bekledim. gelen kişi o-muydu yani şimdi? elim ayağım birbirine dolaştı donup kaldım. 2 saniye sonra belleğim yerine gelince hızla merdivenden aşağı indim.

-kimsin?

sakince önünü döndü. kim olduğu apaçık ortadaydı işte o ve sonunda gerçekten o...

tam 7 ay sonra onu ilk defa görüyordum. içimdeki bütün aşk, sevgi, öfke, merak hepsi birbirine karışmıştı. yüzüne gidip tokadı basmak istiyordum, bağırmak istiyordum, ama aynı zamanda onu öpmek istiyordum sarılmak bir daha asla gitmesine izin vermemek.

bunların hepsi iki saniyecik bakışımın içinde gizliydi. iki saniye.

-minjung...

-hanbin...

boğularak kendi sesimin içinde buruk bir kelime çıktı ağzımdan. aynı zamanda onunda gözleri doluyordu. duygularımın hepsi karmakarışık olup birbirine girmişti. aniden kan beynime sıçradı. kendimi kontrol edemeyerek bağırıdm.

-sen nasıl girebiliyorsun buraya! nasıl!

yanına yürüyüp büyük bir sinirle ellerimle göğüsünden ittirdim, sonra dışarı doğru sürükledim.

-çık dışarı! çık.

bana karşı koymak yerine ittirmemle savruldu.

-defol evimden.

girdiği kapıdan dışarı ittirip üstüne kapatmıştım kapıyı sertçe. hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. kapının arkasına yaslanıp yere doğru kaydım. neden geldin ki hanbin? kalbim paramparça oluyordu. onu o kadar özlemiştim ayrıca o kadar korkmuştum ki tekrar gider diye. gözlerim şişmişti kendimi toparlayana kadar dakikalar geçmişti ve şimdi keşke ona sarılsaydım sadece öpseydim yada gitmesini istemek yerine gitmemeye ikna etseydim diye düşünüyordum. benim güzel sevgilim... ama içimdeki sinir dinseydi her şey aynen böyle geçrekleşirdi ondan o kadar çok şey ummuştum ki beni asla bırakmayacağını düşünmüştüm ama o ben onu sadece severken veda bile etmeden gitmişti. hayır ona olan kızgınlığım geçemez.

evden çıktım bu cesareti her nereden alıyordum bilmiyorum ama o evden çıktım tekrar onu göreceğimi hatta hala orada olduğuna adım kadar emindim. Kapıyı kapattım, tam tahmin ettiğim gibi orada duruyordu arabanın içinde. iğneleyici bakışlarımı büyük ihtimalle görmüştü ama bende onun ağladığını gördüm. gıcık anahtarı kapıya sokup çevirdim. o yokmuş gibi davranıyordum. bu anda beynim bana oyun oynarcasına eski anıları hatırlattı. dur, bu bir deja vu.

"son kez el sıkıştık ve ev sahibi anahtarı avuçlarımın içine bıraktı. mutluluktan deli olmak üzereydim.

-güle güle oturun.

-teşekkürler.

adam evden ayrıldı. ve bende Hanbine dönüp kocaman bir gülümsemeyle üstüne atladım.

-ah, çıldırıcağım burası şimdi bizim evimiz, yani olacak.

-evet ev güzel ama en önemli özelliği içinde bir adet sen olması.

-evet ama bu evin içini doldurmamız gerekecek önce eşyalarla sonra anılarla.

beni belimden tuttu ve kendine çekti bir anda.

-ilk anı için burada bir öpücük.

küçücük, dudağıma bir öpücük kondurdu.

-hey, sıralama yanlış oldu ama önce eşyalar demiştim.

etrafa bakınır gibi yaptı. sonra yan taraftaki tozlu tek başına duran koltuğu işaret etti.

-bak burada eşya var zaten

ikimizi birlikte üstüne attı.

-hanbin, bu şey tozlu üstüm başım battı.

gülümsedim ve tam yanımdaki dudağını öptüm.

-buna sonra baksak iyi olacak.

-iyi hadi çıkalım.

evden çıktık kapıyı kapattım, hala gülüşmeye devam ediyorduk. anahtarı kapıya sokup çevirdim.

-bu arada anahtar bende kalacak dimi?

-bende de kalabilir.

-yaa bende kalsın lütfen. ben istiyorum.

-tamam o zaman sende kalsın. ama ben bir yedeğini çıkarttırsam iyi olacak.

-evet.

gayet mutlu bir şekilde anahtarı alıp çantanın içine attım."

beynimi toparladım neredeyse yine gözlerim dolmuştu. hanbin'i görmeme oyununa devam ederek kapının önündeki arabadan geçtim ve önünden yürüdüm. sinirden elim ayağım titriyordu. hala elimdeki anahtara gözüm kaydı. ve şunun gibiydim; dur bir saniye. onun nasıl daha çok canını acıtacağımı düşünemedim. durdum ve yolda geri yürüdüm tam arabanın önüne. cam zaten aralıktı ve oradan konuştum.

-düşündüm de artık bu anahtar sende kalsa iyi olacak çünkü ben artık istemiyorum.

anahtar elimden kayıp koltuğun üstüne düştü. bir saniye daha onun yüzüne bakarsam ağlayacaktım bu yüzen hızla arkamı dönüp uzaklaştım tabi gözyaşlarım ardından beni takip etti.

...

𝐺𝑜𝑛𝑒 𝑏𝑢𝑡 𝑭𝒐𝒏𝒅𝒍𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin