"kalbim hala çarpıyordu"

16 4 0
                                    


uyarı; rahatsız olabileceğiniz sahneler olabilir, dikkatli okuyun.

bu sefer eve dönmek her zamankinden daha zordu. neredeyse koşarak hanbin'in yanından kaçmıştım. ağzıma az önce bitirdiğim biranın tadı yeniden doluyordu. gözlerim karadı. beynimin uyuşmasını istiyordum ama o sanki inadına daha fazla düşünmeye itiyordu beni. o gün yine akıma geldi.

" 'umutsuzluğun bir tanımı varsa o da benim. daha fazla dayanamıyorum. lütfen beni affedin. belkide giderek bencillik etmiş oluyorum emin değilim ama daha fazla ağlamak istemiyorum. öleceğim. artık bunu yapmak için cesaretim var. özür dilerim'

elimdeki kalemi bıraktım. kağıdıa göz yaşlarım kaplamıştı, mürekkkep yavaşça dağılıyordu ama hala okunaklıydı yazıları. göz yaşlarımı silmeye çalışmadım, nasılsa bir daha ağlamayacağım diye düşündüm. ama kimse bunu bilmemeli, bu yüzden dolmuş küvetin içine girdim. suyun içinde ki birinin ağladığını nasıl anlayabilirsin. nefesimi tuttum.

-her şey biticek, her şey biticek...

sadece bir kaç saniye acı çekiceksin sonra her şey bitecek. yavaşça suyun içine soktum başımı. 50'den geriye saymaya başladım. 40-39-38... yavaş yavaş nefesim kesilmeye başlamıştı. 25-24-23... biticek diye sayıklıyordum içimden hepsi bitecek dayan. 5-4... suyun içinde nedensizcee çırpınıyordum ama asla yukarı çıkmama izin vermiyordum yavaşça vücudumun gevşediğini hissettim. 3-2... gözlerim açıldı, ışık şimdi suyun altına göre daha keskin geliyordu bembeyaz... bilincimi kaybettiğimi sandım ama sonra içinde olduğum küveti gördüğümde şaşkınlığım hala geçmemişti. ne oldu? sadece 2 saniye daha dursam ölecektim ama ben su yüzeyine mi çıktım... o kadar derin nefes alıyordum ki kalbim deli gibi çarpıyordu. başaramıştım ölmeyi, kalbim hala çarpıyor"

sokakta dolanmayı bıraktığımda çoktan gece çöktüğünü fark ettim. toplantıyı da kaçırmıştım ve kızlar beni yüzlerce kez aramışlardı.

-alo? minjung nerdesin?

-iyiyim.

-nerdesin? seni çok merak ettik toplantı vardı unuttun mu?

-eve geldim şimdi içeride konuşsak.

-tamam çabuk gel.

minlee'nin telaşlı sesini telefonda susturup kapıyı açtım ama yan tarfımda boş sokağın devamında biri vardı.

-merhaba? kimsiniz?

-merhaba, minjung. beni hatırlamaman üzücü...

gelen kızı tanımıyordum ama adımı biliyorudu o, gerçi bu çok garip değil dünya çapında ünlü olunca ama burası özel bir yerde ve isteyen herkes elbetteki kolayca giremiyordu. konuşmadan elime bir kağıt uzattı açıp baktım.

'umutsuzluğun bir tanımı varsa o da benim. daha fazla dayanamıyorum. lütfen beni aff...'

-ama bu...?

-evet çok dokunaklı bir intihar mektubu. 

-ben bunu çöpe attım sen nerden...?

benim sorularımı cevaplamak yerine kendi cümlelerini kurdu.

-seohee ben...

gözlerim fal taşı gibi açıldı. kız ise korkmadan üstüme yürüdü ve verdiği veda notunu benden geri aldı.

-bende bunlardan daha fazlası var minjung... eğer bütün hikayeyi bilmek istersen senin için açıklayabilirim.

elinde ki kağıdı bana uzattı. almak ve almamak arasında tereddüt ediyordum.

-bu 2016'tıya ait mektup sabah zarfını bulmuştun zaten sanırım. 

kız mektubu elime sıkıştırdı ve daha sonra uzaklaştı başka hiç bir şey demeden seo-hee gördüğüm kişi gerçekten o muydu? çok korkmuştum. beni nasıl buldu acaba? ama daha sonra aklıma farklı bir soru hükmetti. 

-peki neden? 

neden yardım etmek istiyor gibi davranıyordu öyle değilse bile... daha fazla düşünmeyip beni merak eden kızların yanına çıkmak için kapıyı açtım. daireye girdiğimde havadaki gerginliği çok rahat duyabiliyordum. aniden koridorda chohee belirdi. beni konuşmama izin vermeden odaya sürükledi. kapıyı kapattı ve beni sertçe kapıya ittirdi.

-hey, ne oluyor!

-minjung park sesini bile çıkartırsan sana annem üzerine yemin ederim ki seni sustururum.

bu korkunç hali nasıl aldığını düşündüm chohee'nin gerçekten korkunç gözüküyordu.

-bir kez sorucağım ve cevapla lütfen bu da ne?

elinde bu gün daha önce 2. kez karşılaştığım aynı şey vardı. lanet olası intihar notum...

-sen bunun nerden bu--

-minjung! soru sorma anlat dedim.

-tamam ama önce daha önemli bir konu var ben bu kağıdı parçalara ayırıp çöpe attım diğer evdeyken... senin bunu bulmanın imkanı yok.

-bana maval okuma, odandaydı masanın üstündeki çiçeğin altında.

-çiçeğin altında mı onu oraya ben koymadım biri odama girdi ve benimle oyun oynuyor resmen.

-minjung, konuyu değiştirme. sen intihar-- intihar etmeye mi çalıştın?

-evet... ama kimse bilmiyor sende kimseye söyleme.

-ah, minjung sana inanmıyorum. ben nasıl fark etmedim nasıl senin yanında olamadım eğer olsaydı gerçekten, tanrım şuan aramızda olmaya bilirdin. asla asla kendimi affetmeyeceğim.

-chohee bak seninle alakalı değil üzülme, hem geçti artık ben iyiyim bir daha asla yapmıyacağıma söz veriyorum ama lütfen kimseye bahsetme duyulursa nelerle uğraşmak zorunda kalıcağımızı biliyorsun.

-ta-mam

kız hala şoktaydı. ama benim düşündüğüm şey bambaşkaydı. bunu oraya soehee'nin koyduğu apaçıktı ama nasıl? bütün bu sorular yine gece boyu beni yalnız bırakmamıştı. verdiği mektubu hala okumamıştım. bir yandan korkuyordum sanırım. içinde ne olduğu hakkında fikrim yoktu ama bu mektubu Hanbin çoktan okumuştu. merak edip elime aldım v içinde ki yazıları okumaya başladım.
yine güzel el yazısı beni karşıladı. ama çok huzursuzdum.

"çok üzgünüm. bunu böyle öğrenmeni istemezdim. paraya ihtiyacım vardı yapmak zorunda kaldım. ama seni tanıdıktan sonra... tüm şanslarımı yaktım mı? eğer seninle bir şansım varsa bile onu kullanmak istiyorum hanbin... bu yüzden yıllar sonra Kore'ye geldim. burada telefonum olmadığı için aptal bir mektup yazmak zorundayım kusura bakma. umarım okursun Hanbin, seni sevmiştim ben...
bu arada kusura bakma buraya geleli biraz oldu ve sadece merak ettiğim için minjung'ı biraz takip ettim. bana kızma ona bakmaktan kendimi alamadım.""

"seo-hee"

bu anlamsız mektubu bitirdikten sonra hala hiç bir şey anlamamıştım. acaba bende mi sorun var diye düşünüyorum artık. kafamı toparlayamadığım için aynı şeyleri bir kaç kez daha okudum ama sanırım bu daha kötü oldu çünkü bu sefer çok farklı senaryolar üstünde düşünmeye başlamıştım. kafayı yemek üzereydim bu yüzden. hanbin'i aradım.

-alo, hanbin. seninle konuşmak istiyorum.

-gerek yok minjung..

-rica ediyorum.

-gelmiyorum.

-tamam, tamam ama ben yinede bekleyeceğim seni. 

telefonu kapattı. ama ben geleceğine adım gibi emindim.

𝐺𝑜𝑛𝑒 𝑏𝑢𝑡 𝑭𝒐𝒏𝒅𝒍𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin