=44= Zayıflar Hep Bir Adım Öndedir

272 34 42
                                    

Aral'ın elleri terliyor, sağ bacağı titriyordu. Nefes alıp verişi hızlı ve düzensizdi, kısa aralıklarla etrafı kolaçan edip duruyordu. Kesinlikle gergindi.

Geç kalmaktan korktuğu için ailesini yarım saat öncesinden tiyatroya sürüklediğinden ilk gelenler onlardı, haliyle ebeveynleri beklemekten sıkılmıştı.

Hazar ise kırmızı koltuklu geniş salonun zamanla dolmasını izlemekten hiç zevk almıyordu, üstüne üstlük ağabeyi de onunla ilgilenmiyordu! Küçük kızın ağabeyinin ilgisini çekmediğini kabullenip somurtması, uyuyakalmak üzere olan babasını kahkahalara boğdu:

"Kurabiyem, Aral biraz tedirgin. Onu rahat bırakmaya ne dersin?" Koltuklar üzerinde zorlu bir yolculuğun ardından babasının kucağına oturmayı başarmış Hazar isyan etti.

"Ama sıkıldım!"

"Ama ağabey de heyecanlı, ona günaydın mesajı atsa nikah günü alacağı kızı ilk defa görecek! Anlayış göstermeliyiz kurabiyem." Aral gözlerini devirdi. Dalya'yı, ona çiçek göndermesi gerektiği gün ailesine anlatmıştı ve hâlâ daha kızın adı dillerinden düşmemişti.

"Komik değil baba."

"Sarışınımı rahat bırak Kenan!" Annesi, elini tutarak Aral'a arka çıktı. "Ama kabul et komikti Aral." Küçük, pembe dudaklarını ufak avcunun ardına saklayan Hazar dahil ailesinin tüm üyelerinin kendisine gülmesine gözlerini devirerek tepki verdi.

Salonun tüm ışıklarının kapanıp sahnenin kırmızı perdelerinin açılmasıyla oyunun başlayacağının ilk işareti verildi. Sahnenin çevresindeki ışıklar birer birer yanarak parke zemine çizilmiş "x" işaretinin üstünde durmuş, kırmızı elbiseli, siyah saçlı kadını ortaya çıkarttı. Onu karşılayan alkışların susmasını bekledi açılış konuşması için:

"Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz, cumartesi akşamı yapılabilecek onca aktivite yerine bize destek olmayı seçtiğiniz için teşekkürler! Ben az sonra izleyeceğiniz, yüzde doksanından fazlasını öğrencilerin tek başına hallettiği tiyatro oyunu Zayıflar Hep Bir Adım Öndedir'in yönetmeni Dila Akyüz'üm." Bu kadın, Dalya'nın öve öve bitiremediği drama öğretmeniydi. "Bu ufak alıkoyma durumunu mazur görün, sizi çok tutmayacağım ama iyi seyirler dilemeden önce oyunun anlatmaya çalıştığını daha iyi anlamanız için söylemem gereken bazı şeyler, oyun hakkında bilmemişim mühim olduğu birtakım bilgiler var.

İlk olarak bu oyunun gerçek bir kişiye, gerçek bir hayat hikayesine dayandığını belirtmeliyim." Bunu duyması, yazarın Dalya olduğunu göz önünde bulunduran Aral'ın tiyatronun konusunu tahmin etmesini sağladı. "Teknoloji çağında yaşamanın, modernliğin sayısız yararı olması, sahip olduğu onlarca eksi yönü ne yazık ki nötrlemiyor. Nedir bu eksi yönler? Aklına gelenkeri paylaşmak isteyen var mı?" Öğretmen, bir süre susup cevap vermeye istekli insanların çıkmasını bekledi. "İlk sırada oturan takım elbiseli beyefendi, fikrinizi sesli duyalım lütfen. Ahlaki yozlaşma mı? Çok doğru. Pembe elbiseli bir genç kızımız 'eşitsizlik' dedi. Sarı tişörtlü bir başka bey 'adaletsizlik' diyor. Hepsi çok ama çok doğru ancak biraz farklı bir ucundan tuttuk biz, tahmini olan var mı? Yok mu? Bizim aynı soruya verdiğimiz cevap 'empati yoksunluğu' oldu hanımlar ve beyler.

Erkeğe boyunun uzun, vücudunun kaslı, partnerine hiçbir şeyin parasını ödetmeyecek kadar kazançlı, her daim sert olmasını; kadına belirli güzellik standartları içinde, oturaklı, fikirsiz, sessiz, çıtkırıldım olmasını dayatan tüm kalıplar; bu kalıplara uymayanların hislerini, düşüncelerini, bu kişileri yok sayan modern dünyanın birer getirisidir. Karşımıza gün içinde çıkan herkesi bunlara göre yargılar, etiketleriz. Yanımızdan geçen, televizyonda gördüğümüz, orada burada karşılaştığımız insanlara karşı o kadar kayıtsızız ki onların duyguları, sorunları olabileceğini; nefes almaktan normal bir durum olduğundan, insanları değiştirmek ellerinde olmayan özellikleriyle hadsiz yere yargılamamızın da sonuçları olduğunu düşünmeyiz. Oysa ki en küçük hareketimizden bu tür küçük düşürücü eylemlerimize kadar her şeyin bir sonucu vardır, bu sonuçlar bazen beklediğimizden büyük olabilir. Bazen söylemeden önce bir kere bile düşünmediğiniz, söyledikten sonra üzerinde birkaç saniye dahi durmadığınız sözler; felakete yol açabilir. Bazen kurtarmanın tavır değiştirmeye baktığı hayatlar; umursamazlık ve empati eksikliği yüzünden yitip gider. Bazen sadece sevmemiz gerekir; kaldırımda bacağımıza sürtünen sokak kedisini, sınıfta arka sırada oturan ve sürekli dışlanan o kilolu kızı, lisenin ineği olan o zavallı oğlanı, kendimizi sevmemiz gerekir çünkü sevgi, her zaman yaşatır. Sevgi, dünyayı yaşanılır kılar."

Daima Güzeller KazanırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin