=19= Ekran Görüntüsü

420 51 111
                                    

Dalya: Aral

Dalya: Uyanık mısın

Dalya: Tabii ki değilsin

Dalya: Gecenin üçünde ne bekliyorsam

|Dalya Çevrimdışı|

|Aral Çevrimiçi|

Aral: Beni?

|Dalya Çevrimiçi|

Dalya: Uyandırdım mı?

Aral: Sorun değil

Aral: Sen neden uyanıksın

Dalya: Yarın akşam babamın çok eski bir arkadaşıyla yemeğe gideceğiz

Dalya: İzmir'e dönüşlerini kutlamak için

Dalya: Ve ben çok korkuyorum

Dalya: Yine aynı şeyleri yaşamak istemiyorum

Dalya: Onun kahrolası suratını görmek istemiyorum

Dalya: Gitmek istemiyorum

|Aral Kullanıcısı Tarafından Görüntülü Arama|

***

Odam perdelerden sızan açık camdan giren Ay ışığı dışında tamamen karanlıktı yani kamera bana dönük de olsa yüzümü göremezdi ama yine de risk almamayı tercih edip arka kamerayı açtım.

Ekranı suratı kaplayınca o anki halime ne kadar tezat olsa da gülümsedim. Gözlerim ağlamaktan balon gibi olmuş, burnum kızarmış ve sürekli akıyordu ancak bir yandan salak salak sırıtıyordum. Yüzümü görse "Seni cin çarpmadığından emin misin?" derdi, o derece.

Gerçi Aral böyle demezdi.

Telefonu yüzüne o kadar yakın tutuyordu ki bulunduğu yer kapkaranlık olduğu halde göz bebeğinin etrafındaki yeşil halkalar dahi belli oluyordu.

Dağılmış sarı saçlarını elleriyle yüzünden kaldırıp geriye doğru attı ve gülümsedi. Tebessümünün altında parlayan dişleri o kadar simetrikti ki tellerle düzeltilmiş halleri bile bu kadar güzel olmayan dişlerimden utandım:

"Merhaba."

"Merhaba." Burnumu çekip çatlak sesimi düzeltmek için öksürdüm.

"Bir sesini duyayım dedim." Nefes alıp vermek için duraksadı. "Buradan anlatabilir misin?"

"Evet, evet." Bazen Aral'ı çok uğraştırıyormuş gibi hissediyordum. "Alya ile ortaokula geçtiğimiz sıralar yarın akşam beraber yemek yiyeceğimiz adamın oğluyla bazı derslerden özel kurs alıyorduk. Onu ilkokuldan beri tanıyorum ve kardeşimle aralarında su sızmazken biz birbirimizden hiçbir zaman haz etmedik.

Onu onlar taşınana kadar iki yıl boyunca neredeyse her gün gördüm. Kendinde de olduğu halde sivilcelerimle dalga geçerdi, kilolu değildim ama şişman olduğumu söylerdi, arkamdan 'ezik' diye bağırırdı. Bir sınavda ondan düşük not almışsam 'aptal' olurdum, resim yapamadığım hakkında dalga geçerdi. 'Sıradan' bir öğrenci olarak okulun 'popüler' çocuğunun davranışlarından kurtulmak için yalnızca onu babasına şikayet edebiliyordum ve bunu yaptığımda da ispiyonculukla suçlanıyordum.

İstanbul'a taşındıklarında ondan kurtulduğum için ne kadar sevinmiştim anlatamam. Ama şimdi... Geri döndü. Üstelik biz de onlarla hoşgeldin yemeği yiyeceğiz!" Kafamda kurduklarımın hepsini anlatıp içimi dökmem ve rahatlamam için hâlâ susuyor, beni dinliyordu. "Belki de boşuna endişe ediyorumdur, sonuçta üzerinden kaç yıl geçti. Hatasının farkına varmıştır, değişmiştir, unutmuştur ya da ben eski geçmişte kalmış bazı anılarını fazla kafaya takmış, büyütmüşümdür. Aslında sadece ufak tefek yaramazlıklardan, çocukluk şımarıklarından ibarettir-"

"Her anlattığın şeyden sonra şunu eklemeyi keser misin?"

"Neyi?"

"Abartmışımdır, büyütmüşümdür, saçmalıyorum... Güzelim, önemli olan kırılmış olman ve bu sorunun çözülmesi gerektiği." Bundan sonra düzeltmek için dikkat edeceğim bir uyarıda bulunduktan sonra konuya döndü. "Taşındıkları zamanın üzerinden çok zaman geçmiş. Değişmemiş, hatasının farkına varmamış ya da en azından olgunlaşmamış olmasının neredeyse imkansız olduğunu düşünerek git yemeğe gitmelisin ama istemiyorsan neden illa gitmek zorunda hissettiğini de pek anlamadım."

"Aslında babam istersem evde kalabileceğimi söyledi fakat sanırım... Korktuğum kadar yüzleşmek de istiyorum."

"Doğru düşünüyorsun. Geçmiş anılarının artık sana köstek ve travma olmaktan çıkması gerek Dalya, onları ve insanları aşmalısın. İçi boş, dayanaksız, kuru sözleri içinde biriktirip büyütüyor ve kalbine saplanıp duran kabus bıçakları haline getiriyorsun. Sırtına bu kadar yük bindirme, onları at ve artık hayatına öyle ilerle be güzelim! Senin yavaşlamana ve geriye her baktığında güzel hatıralara gülmek yerine kendileri yüzünden ağlamana sebep oluyorlar." O böyle konuşurken ağlıyor olmam ayrı bir ironiydi. "Adı neydi bu çocuğun? Belki tanıyorumdur, belki huylu huyundan vazgeçmemişse bir gider sohbet ederim-"

"Aklından geçireyim deme!" İkimiz de kıkırdadık. "İsmi Berk'ti ama unut gitsin. Eğer huylu huyundan vazgeçmemişse 'Gerçekten de uğraşılmaya değmeyecek biriymiş.' deyip geçeceğim."

"Gerçekten öyle mi yapacaksın? İşi kuruntuya çevirmeyecek misin?"

"Yanında hiç rahat olmadığım için beni hiç gerçekten gülerken görmedi, hiç gerçekten bir sohbet etmedik yani beni güzel olup olmadığıma karar verebilecek kadar tanımıyor, laflarının hepsi kuru bir önyargı ve yüzeysel bir izlenimden ibaret. Gerçi öyle olmasa bile benim hakkımda ne düşündüğü umrumda değil; kimsenim benim çirkinliğimin veya güzelliğimin derdine düşmesine gerek, bunun hakkında konuşmaya da hakkı yok. Ben kendimi olduğum gibi seviyorum." Bu söz şimdilik yalandı fakat bir gün doğruluğa terfi edecekti.

"Söylediklerimi hatırlıyorsun demek."

"Unuttuğumu kim söyledi?" diye itiraf ettim. "Bazılarını sitemde bile kullanıyorum."

"Şu siteyi de bana hiç atmadın, bir türlü bakamadım."

"Reklam yapmayı sevmediğim için arkadaşlarıma atmıyorum. İnsanlar kendi kendilerine keşfetsin istiyorum."

"O siteyi bulup senden telif hakkı talep edeceğim."

"Kolay gelsin." Güldüğü bir anı yakalayıp ekran görüntüsü aldım fakat bildirim sesinin azizliğine uğradım.

"O ses neydi?" Tek kaşını kaldırdı. "Ekran görüntüsü mü aldın sen?"

"Senin ekran görüntünü alıp ne yapayım ben?" diye cırladım.

"İyi geceler güzelim."

"İyi geceler."

***

Hayır.

Kesinlikle.

Almadı.

😅

Buraya bölüm atmayalı çok olmuştu, ben de daha fazla ihmal etmeyeyim desin. Belki bu gün içinde bir tane daha yollarım. 🤔

Nasılsınız? Beğendiniz mi bakalım? Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı ve oy vermeyi unutmayın!

Kendinizi sevin, ben sizi çok seviyorum! ❤

Daima Güzeller KazanırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin