#5

2.5K 77 8
                                    

Banyoya girip  ılık bir duş aldıktan sonra giyinmeye başladım. Aykut'a söyleyeceğim özel bir şey yoktu, sadece içimden geldiği gibi davranıyordum.

Saat 10 olduğunda tamamen hazırdım. Anneme not bıraktıktan sonra evden çıktım. Daha buluşma saatine çok vardı ama evde durup ne yapacaktım sanki? 

Sahile inip yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra bana tanıdık gelen bir kafeye oturdum. Yemyeşil çimenlerin üzerine konulmuş rengarenk masa ve sandalyelerden oluşan şirin bir yerdi burası. Arada sırada kitabımı alıp buraya gelirdim. Bahçede gezinen kediler, cıvıldayan kuşlar, esen rüzgarla beraber gelen yaprak hışırtısı o kadar huzur verirdi ki bana... 

Kaşarlı tost ve çay söyleyip yemeye başladım. Kahvaltı yapmayı bitirdiğimde saat 10.40 olmuştu. Normalde hızlı yiyen bir insandım, yarım saatte bir tost yiyebilmem benim için alışılmadık bir şeydi.

Bir çay daha söyledikten sonra düşünmeye başladım. Ne yapıyordum? Neden yapıyordum? Hayatıma nasıl yön verecektim acaba? Geleceğe baktığımda gördüğüm, bir hiçlikten başka bir şey değildi. Aylardır ot gibi yaşıyordum.

Aykut'u boşvermeliydim belkide. İnsanları umursamadan yaşamalıydım, gerçi insanları umursamazdım zaten. Peki, Aykut'u nasıl umursamayacaktım? Bir yolunu bulup hayatıma devam etmeliydim. Derslerime yoğunlaşmalı, notlarımı yükseltmeli, güzel bir mesleğe sahip olmalıydım. Bir kızla tanışıp, onu sevip evlenmeli ve bir yuva kurmalıydım kendime. Babam da eskisi gibi sever miydi beni?

Belki zorlanırdım, evet. Ama neden gerçekleştiremeyecektim ki?

Aykut'u seviyordum ve o da beni seviyordu. Ama bir türlü affedemiyordum işte.

Bunları düşünürken çayım gelmişti. Aklımda geleceğime dair düşüncelerle boğuşurken çayımı yavaş yavaş yudumluyordum. Çayımı bitirdiğimde oturduğum turuncu renkli masadan kalktım. Hesabı ödeyip yürümeye başladım.

Sahilde yavaş yavaş yürüyordum. Hava bunaltıcı değildi. Hafif hafif esen rüzgar saçlarımla oynuyordu. Deniz dümdüzdü. Banklardan birine oturup balık tutan insanları seyrettim. Tertemiz hava ciğerlerime dolarken kafamı birazcık boşaltabilmiştim.

Uzun bir süre orada oturmaya devam ettim.

Bağırışmaları duyana kadar.

Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde yolun ortasında avaz avaz küfreden orta yaşlı bir adam, karşısında karnı burnunda, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, gözleri şişmiş, karısı olduğunu tahmin ettiğim, karşısındaki hanzodan daha küçük görünen bir kadın ve 6-7 yaşlarında küçük bir kız çocuğu duruyordu.

Bu arada, adam mı dedim ben? Üzgünüm.

"YİNE Mİ KIZ ÇOCUK ULAN OROSPU! BİR ERKEK EVLAT VEREMEDİN BANA LAN! SENİ DE KARI DİYE ALDIK SIÇARIM SENİN GİBİ KARIYA BE!"

"Ha - Harun yalvarırım yapma. Bana acımıyosan da şu - şuncacık çocuğa acı. O senin çocuğun!"

"BAŞLARIM ÇOCUĞUNA!" diyip küçük kıza doğru hamle etti Harun. Annesi çocuğunu korumak için kendini siper etti. "NOLUR YAPMA! LÜTFEN YAPMA HARUN, YALVARIRIM YAPMA!"

"ÇEKİL LAN ÖNÜMDEN!" diyip saçlarına yapıştı karısının. Asıldı zavallının saçlarına bir de tokatı bastı yüzüne. Kadıncağız yığıldı kaldı. Tam çocuğun üstüne yürüyordu ki kendime gelebildim. Ne yapıyordum burada? Sahildeki herkes olan biteni izliyor, kimse kılını kıpırdatmıyordu. Harekete geçmeliydim.

"UZAK DUR ÇOCUKTAN ŞEREFSİZ!" diye bağırdım ve Harun denen itin yakasına yapıştığım gibi çocuktan uzaklaştırdım. Küçük kıza baktığımda herhangi bir zarar görmediğini anladım. Annesinin baygın bedenine koştu. Sarılıp ağlamaya başladı. Peki ya karnındaki çocuk? O nasıl acaba diye düşündüğüm sırada elimden kurtulup bana yumruk atmasını engelleyememiştim.

Orospu Çocuğu.

"NE BİÇİM İNSANSIN SEN?! KARINA KIZINA BÖYLE DAVRANMAK ADAMLIK MI LAN!" diye bağırıp adamın üstüne attım kendimi. Gözüne yumruk attım.  O gözüyle ilgilenirken karnıyla dizim birleşti. Acıyla geriye çeķildi.

"ÖLDÜN OĞLUM SEN!" dediğini duymamla çakının ortaya çıkması bir oldu.

"Noldu lan, artist?" dedi pis bir sırıtış eşliğinde bana doğru yürürken.

"Beni onunla korkutabileceğine inandın mı gerçekten?" dedim ona doğru adım atarak.

"BENİM İŞİME BURNUNU SOKMANIN BEDELİNİ ÖDEYECEKSİN! " dedi ve adımlarını hızlandırdı.

Tam o sırada biri koşarak yanımıza geliyordu. Bıçakla benim arama girdi ve bana sarıldı.

Bıçak ona saplandı. Herşey o kadar hızlı gelişmişti ki.

"Bu iki oluyor. Daha kaç kere hayatını kurtarmam gerekiyor?" dedi o tanıdık ses.

Kokusunu içime çektim, sımsıkı sarıldım ona. Gözlerimden yaşlar sel gibi akıyordu.

"Aykut."

"Affet beni Buğra. Seni seviyorum."

BİR BİSEKSÜEL HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin