#4

3.2K 75 14
                                    

Babamla eve gidene kadar hiç konuşmayıp sessizce yürümekle yetindik. Zile basıp annemin açmasını beklerken burnuma buram buram rakı kokusu geliyordu.

Annem kapıyı açtığında şaşkınlık ve dehşetle bir kör kütük sarhoş babama bir de bana baktı. Babamın kolunu omzuna attı ve beraber içeri geçip yatağına yatırdığımızda anında uykuya daldı. Salona geçip oturunca soran gözlerle bana baktı. Bende dış hatlarından olayı anlattım. Babamın yanıma geldiğini sonra ufak bir tartışma yaşadığımızı ve eve getirdiğimi söyledim. Annem daha fazla soru sormayıp kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi. 

Annemin üzüntüyle dolu solgun yüzüne baktım.

"Neyse annecim ben yatıyorum iyi geceler."

"İyi geceler yavrum." dedi annem. Kalkıp öptüm ve odama girip kapımı kapattım.

Uyumak, biraz rahatlamak, gerçekler dünyasından uzaklaşıp hayaller dünyasına geçmek istiyordum aslında. Ama nasıl uyuyabilirdim ki? Düşünmesi kaçınılmaz olan yaşananlardan sonra.

Bugün gerçekten garip olaylar yaşanmıştı. İlk önce neredeyse ölüyordum, sonra Aykut'un beni kurtarmasıyla olayların seyri değişti. Daha da garibi bana aşık olduğunu, aslında benden nefret etmediğini öğrendim. Eve gidip babamdan gelen hediye paketini görünce şaşırıp gerçekten sevinmiştim ve içeriğiyle karşılaşınca yine şok olmuştum. En sonunda kafamı dağıtırken babam gelmişti ve günümü kelimenin tam anlamıyla boka dönüştürecek olayı yaşamıştım.

Değişik bir gündü. Değişik bir doğum günü.

Bugün o uçurumdan atlayabilseydim keşke diye geçirdim içimden. Aykut bana umut ışığı olmuştu ama hala eski mutsuzluğumdaydım. Kafam karmakarışıktı. Aykut'u o kadar çok özledim ki koşup sarılmak, hiç bırakmamak istiyordum. Ama affedemiyordum ne kadar istesemde. Affedebilmem için gerekli zaman kısadır diye ummaktan başka şansım yoktu. Babamın hediye paketini görünce hayatımın bir anda nasıl bu kadar değişebileceğini düşünmüştüm. İnanılmaz geliyordu herşey. Bu kadar da olamazdı, gerçekten de olmadı zaten. Yine de bir anlığına kendimi çok çok çok mutlu hissetmiştim. Sanki babam ilk bisikletimi hediye etmişti bana. Sonra hüsran, hüsran, hüsran...

Ne kadar zamandır tavanla aramdaki boşluğa düşüncelerimi doldurdum bilmiyorum. Yavaş yavaş göz kapaklarım ağırlaştı.

...

Sabah saat 8'i gösteriyordu. Ben altımda basket şortu üstümde Ölüm Yadigarları tişörtümle çoktan yürüyüş için hazırdım. Sabahları sahile inip saatlerce yürümeyi, ciğerlerime deniz havası çekmeyi seviyordum. Günün en huzur verici saatleriydi benim için. Koca bir bardak ballı süt içtikten sonra ayakkabılarımı ayağıma geçirip kulaklığımı almayı unutmadan evden çıktım. 5 dakikalık yürüme mesafesinden sonra sahilde sabah sporlarını yapan insanlarla karşılaştım. 

Müziğin sesi, deniz havası, yürümek; kısacası huzur. Yaklaşık 1.30 saattir yürüyordum. Burası sahilin daha ıssız taraflarıydı. Biraz dinlenmem gerektiğine karar verip az ilerdeki banka oturdum. Kulaklıklarımı çıkarıp dalgaların kayalıklara vuruşunu dinledim. Gözlerimi açıp kayalıklara doğru baktığımda öpüşen bir çift gördüm. Bakışlarımı yeniden denize çevirmiştim ki az önceki çift inanılmaz derecede tanıdık gelmişti. Yeniden baktığımda ağzımın ve gözlerimin açıldığını ve öyle kaldığını hissettim. İçime anlam veremediğim bi acı yayılmıştı.

Aykut.

Bana dün sana aşığım diyen Aykut.

Uçurumun kenarında hüngür hüngür ağlayan Aykut.

Benim aşık olduğum Aykut.

İçimde birşeyler kopmuştu adeta. Kafama kızgın sular döküyordu biri. Gözlerim dolamıyordu bile. Orda sadece öylece bakakalmıştım. Baktığımı anlamış olmalılar, birbirlerinden ayrılıp bana doğru dönüp baktıklarında Aykut'un yüzünde alaycı bir sırıtış vardı. Kayaları tek tek geçerek yanıma gelene kadar onu izledim. Sonra da gözlerimi denize çevirdim. Aykut yanıma oturdu.

"Bunu bana açıklayabilir misin? 

"Tabi ki açıklarım Buğra'cım. Sen orda aptal gibi yalanlarıma inandın, timsah göz yaşlarıma aldandın, ağacın arkasından kameraya alan Selim'i farketmedin bile. Videoyu bizimkilere mesaj attım baya bi güldük. Senin o ciddi tavrın, üzüntü, mutluluk ve şok karışımı yüzün falan." ufak bir kahkaha attı. "Ordaki kız var ya, birazdan bizim eve geçicez onun için çok vaktim yok. Demek istediğin bişey var mı?"

Gözlerim doldu ama o yaşların gözlerimi terk etmesine izin vermedim. "Bunu bana neden yapıyorsun?" dedim elimden geldiğince düz ve sert bir ses tonuyla.

"Sadece..." biraz durdu. "Eğlenceli."

Suratımı ona çevirmeye korkuyordum ama çevirdim. Yüz ifadesi canımın daha çok yanmasına sebep olmuştu. Suratımı denize çevirdim ve göz yaşlarımı bıraktım. Hiçbirşey umrumda değildi.

"Ağlayacaksan oynamıyalım." dedi gülerek. "Neyse ben gidiyorum görüşürüz bebeğim." dedi ve yanımdan uzaklaştı. 

Ağladım, haykırdım, ayağa kalkıp bankı tekmeledim...



Gözümü açtığımda bütün bu olanların rüya olduğunu anlayıp ağlamamı durdurmam bikaç saniyemi almıştı. Rüyamda ağlamıştım, yastık bile ıslanmıştı. Uyanıp rüya olduğunu anlamamın verdiği rahatlıkla ve rüyanın bıraktığı etkiyle daha çok ağlamaya başladım. Ağlamam zamanla durdu ve yatağıma uzanıp "Gerçek olan dün bana Aykut'un söyledikleriydi, rüyamda söyledikleri değil." diye düşündüm. Yine de içimi bir korku sarmıştı. Sadece rüyaydı, değil mi? 

Yastığımın yanındaki telefonumu alıp Aykut'a mesaj attım.

"Saat 15.30'da tepeye gelebilir misin?"

BİR BİSEKSÜEL HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin