~Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mirza'dan
"Abi annem kahvaltıya çağırıyor, çabuk in! Sen gelmeden benim de yememe izin vermiyor. Senin yüzünden şu evde iki lokma bir şey yiyemiyoruz ya. İN ÇABUK!!" ne çene varmış sende, birde bağırıyor. Beş dakika daha geç doğsaymışsın çene olarak doğacakmışsın.
"Patlama patlama geliyorum."
"Çabuuuuk!" dediği sırada merdivenleri iniyordum, arkadan anneminde sesini duyuyordum.
"Hayır Murat, sofraya büyükler oturmadan küçüklerin yemeğe başladığı nerde görülmüş. Ayrıca gören de sana yemek vermiyoruz sanacak. Gece gece bile kalkıp bir şeyler atıştıran sen değilmişsin gibi davranma." helâl be annem. Bir dakika bir dakika, annem öğrenmiş gece kalkıp bir şeyler atıştırdığını, eninde sonunda öğrenecekti.
"Ne yapayım anne? Çabuk acıkıyorum. Ayrıca abim söyledi değil mi, gece kalkıp bir şeyler yediğimi? Halbuki bana söylemeyeceğini söylemişti." yanlarına varmıştım.
"Ben söylemedim."
"Ben söylemediğime göre, sen söylemiş oluyorsun." ne kadar da zeki¿
"Benim akıllı kardeşim, annemin seni görmüş olma ihtimalini hiç düşünmedin mi?"
"Doğru, öyle bir ihtimalde vardı değil mi?"
"Evet oğlum, abinin bir şey söylediği yok. Ben seni görüyordum zaten. Benim şaşırdığım nokta, o kadar yemek nereye gidiyor? Keşke yarasa sana ama o da yok. Neyse ne canım, haydi oturun kahvaltınızı yapın." kahvaltıya oturduk.
Kahvaltıya oturduğumuzdan beri hiç konuşmadık. Çünkü annem öyle istiyordu, yemekte konuşmamıza izin yok.
Kahvaltımı yaptıktan sonra şirkete geçmiştim. İki gün içinde bitmesi gereken bir proje yüzünden bu iki gün yoğun geçecek. Derhâl masaya geçip projeye ait dosyaları, konularına göre ayırdım ve görev paylaşımı yapmak üzere yardımcım olan Zehra'yı yanıma çağırdım."Zehra, bunları hangisi kimin alanına giriyorsa ona göre dağıt. Bugün içinde bitsin."
"Peki, Mirza Bey." dedikten sonra çıkmıştı. Bende Haluk Bey'le çizim işini konuşayım, şimdiye bitmesi gerekirdi. Telefondan Haluk Bey ismini bulup aradıktan sonra telefonu kulağıma götürdüm. Üçüncü çalışta açmıştı.
"Merhaba Haluk Bey. Nasılsınız?"
"Merhaba Mirza oğlum. Hamd olsun iyiyim, sen nasılsın bakalım?"
"Sağolun, bende iyiyim. Ben çizimleri soracaktım. Bitti mi acaba? İki güne yetişmesi gerek."
"Zişan bitirmişti zaten, geçenki akşam yemeğinde size vermedim mi ben onu?
"Yok, biraz kalabalık olduğu için unutmuş olabilirsiniz, bitti ama değil mi?"
"_Evet evet, bitti. Ben bugün gönderirim."
"Tamamdır o zaman, teşekkür ederim. Hayırlı günler." o da iyi günler dedikten sonra kapatmıştım telefonu.
Yine O geldi aklıma. Dünden beri düşünüyorum, harama helale dikkat eden biri olarak kuzeniyle o kadar samimi olması... Hem şaşırdım hem de çok üzüldüm. Hele ki Gündüz denen çocuğun gözlerine bakıp gülmesi... Aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum. Benim gözlerime bile bakmazken... Bende O'nu diğerlerinden farklı sanmıştım. O değilde ben ne zaman kaptırdım kendimi ona bu kadar. İlk görüşte aşk mıydı benimkisi? Bilmiyorum ama sanırım aşık olmuştum ben ona. Onu düşündükçe yüzümde yer edinen tebessüm, dalıp gitmelerim... Başka bir açıklaması yok sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKUMA KRALİÇESİ
General FictionMirza ATEŞOĞLU :27 Zişan KAYALAR :24 Başlangıç tarihi: 07. 06. 2020