"İşte bu yüzden ceza alamaz. Bütün deliller profesör Baek'i gösteriyor." Dedektif Kang beni bir türlü anlamıyordu. Şu an büroda oturmuş yavaş yavaş savcıya dönüşürken içeriye Sowon girdi. Bu saatte burada olmamalıydı.
"Sowon? Burada ne yapıyorsun? Seni buraya kim getirdi? Sen tek başına bu saatte dışarıya mı çıktın?" Yağlı saçlarım, neredeyse yere düşecek olan boynumda ki kravatım ve ayaklarımda ki zengin-fakir herkeste bulunun o siyah terliklerim, yaklaşık 2 aydın üstünde olduğum davaya ne kadar çok önem verdiğimin kanıtıydı.
"Eve gelmediğim için seni merak ettik. Telefonuna da ulaşamadık bu yüzden seni kontrol etmeye geldik. Öldün mü yoksa yaşıyor musun bilemedik." Sowon'un bilmişçe söylediği sözlerin ardından annem içeriye girdi "sana kaç defa söyleyeceğim Sowon ben senden çok daha yaşlıyım, zar zor koşuyorum."
Tebligat ağıtların altında kalan telefonumu aradım. Profesör Baek'in davası yüzünden normal hayatla olan bağımı koparmıştım ve birde kendi mahkemem vardı.
Tahminimce yüzlerce bildirim gelmişti. Bense telefonu elime aldığım anda o bildirimlere gömüleceğini biliyordum. Yoongi Hyung'tan gelmiş mesajlar, aramalar ve e-mailler ayrıca sosyal medya hesaplarıma gelmiş olan bildirimler, telefonuma gelen şarj %1 yazısını görmeme bile engel olmuştu.
Yeni aldığım ama kulaklığını bozduğum zımbırtıyı, bir kaç dakika boyunca aradığım şarj aletine taktım. İçerisi havasızlıktan ölmüştü, her yerde olan bitmiş yemek kapları ve kağıtlar yürüme alanımızı daraltıyordu. Burayı biraz temizlememiz lazımdı. Yoksa annem şu an çok zor tuttuğu çenesini açar bir daha kapatmazdı.
Ayağımdaki terlikleri bir köşeye fırlattım, çıplak ayaklarımın zeminin soğukluğuyla karşılaşsın ki ayılayım diye düşündüm. Bir süredir aynı yemekleri tüketiyordum, az ve ofisimde uyuyordum. Camın önümden geçerken elimi sapına attım. 2 aydır görmediğim Kim Jisoo'yu odamın camına bakarken gördüm sandım. Emin olmak için bir daha baktığımda onu olduğu yerde göremedim. Kaybolmuştu ya da beynim çok yorulduğu için benimle uğraşıyordu.
Önemsemedim. Dediğim gibi beynim benimle uğraşıyordu, normaldi. O benimle uğraşmayı severdi. Hemde her zaman. "Taehyung diğer camı da açar mısın?" Diğer taraftaki camı işaret eden dedektif Kang'ı başımla onayladım. Hızlı bir şekilde diğer cama ilerledim.
Ve yine Kim Jisoo'yu görmüştüm. Bu sefer gerçekten orada duruyor ve bana bakıyordu.
Çıplak ayaklarımı, dağılmış saçımı ve kıyafetlerimi umursamadan, asansörü olmayan bu yüksek binadan inmeye başladım. Aşağıya inerken 'neden hiç bir şey hissetmiyorum, neden aklıma ilk gelen ilk şeyi yapıyorum' gibi nedenle başlayan bir çok soru sordum kendime.
Haziran'ın tam ortasındaydık, günler artık daha da kısalmaya başlamıştı. Ama o sanki yerde diz boyu kar varmış gibi siyah bir kaban, dağcı botlarından ve uzaktan bile gördüğünüzde kalın olduğunu anlayacağınız bir atkı takıyordu. Saçları yine çok güzeldi.
Arkasını dönüp yavaşça uzaklaştı. Bense çıplak ayaklarımla onu takip ettim. Arkasından bağırmak istiyordum ama ağzım açılmıyordu. Kendimi zorluyordum, bir yandan da Jennie'nin sözleri yüzüme tokat gibi çarpıyordu. "Kim Taehyung sen beni hiç sevmedin."
Kim Jisoo merkezde bulunan büromdan sadece 4 sokak ötede, bir sokak lambasının altında durdu. Elmacık kemiğine sürdüğü higlither, şimdi sokak lambasının turuncu; loş ışığında daha da çok parlıyordu. Ona defalarca kez baktım. Çok güzeldi.
"Beni neden takip ettin avukat Kim?" Parkta tanıştığımızda avukat olduğumu söylemiş miydim? 'Merhaba ben İC* avukatlık bürosunun Daegu şubesinde baş avukat olma yolunda ilerleyen ceza hukuku avukatı Kim Taehyung.' Ona kendimle ilgili neredeyse her şeyi anlatmıştım. "Yaklaşsana, korkma bir şey yapmam. Belki."
'Erkek adam korkmaz, erkek adam ağlamaz, erkek bu yapar, elinin kiri değil mi sonuçta boşver olan olmuş'
Yaşadığım yer Kore'nin en çok tanınan 3.şehriydi ama hala milattan kalma sözcükler ile yaşayan insanlar da vardı. Burayı iyi tanıyordu, eğer başına benim yanımdayken bir şey gelirse kendisinin sorumlu tutulacağını, toplumun böyle iğrençlikler yapacağını biliyor gibi konuşuyordu.Sol eli ile omzumu sıktı, masaj yapmaya çalışıyordu. Bense bu yaptığının şokunu atmaya çalışıyordum. Ortaokul ve lise yıllarımda genellikle kızların arkasından ben koştururdum. Üniversite de bunun değişeceğine inanıyordum ama Jennie'nin sayesinde başka bir kızdan ilgi görmemiştim. Halince de şaşırıyordum. Böyle şeylere yabancıydım. "Neden sizi ilgilendirmeyen şeylere burnunuzu sokuyorsunuz avukat Kim? Zaten harap olmuş gibi görünüyorsunuz, birde önceden olmuş bitmiş bir davanın kapağını tekrar açmakla uğraşıyorsunuz. Sizin için çok yorucu olmalı, tabii birde anneniz için. O yaşında cıvıl cıvıl bir çocuğa bakmak zor olmalı. Ahhh... anneniz için üzülüyorum avukat Kim." Zenginlerin her zaman sinsi biri olduğunu biliyordum fakat bu kadın, sınırları gerçekten zorluyordu. Ne yapmak istediğini anlamıyordum. Ya da anacının ne olduğunu. İnsaların bir sonraki adımlarını hesaplamak daima benim için kolay olmuştu, sınırları zorlayan bu kadının bir sonraki adımını çözemiyordum.
"Eğer neler olup bittiğini öğrenmek istiyorsan 8 Ağustos saat 11.30 da parka gelirsin. Seni bekliyor olacağım avukat Kim. Ayrıca Sowon'un üzerinde annenin bakışları dışında bir kişinin gözleri daha var. Benim, umarım bakışlarım seni rahatsız etmiyordur. Çünkü kızınla ikimiz gayet iyi anlaşıyoruz avukat Kim. İyi geceler diliyorum." Omzumdaki elini çekti, dağcı botlarıyla arkasını dönüp ilerledi. Bense sadece "tabi uyuyabilirsen" sözlerini duyabildim. Beklemem gereken sadece 8 Ağustos'tu sadece 2 ay daha bekleyebilirdim.
Şirkete dönerken ayaklarımın kanadığını gördüm. Tahminimce zift gibi kararmıştı da. Acımı yoktu ya da ben hissetmiyordum. Tek istediğim yatağıma gidip uyumaktı. Merdivenlerden çıkarken kaçak mahkum gibi göründüğümü düşündüm. Annem ne olduğu hakkında binlerce soru soracaktı ve ben onu istemesemde tersleyecektim, sonra bir güzel kavga edecektik.
Öyle de olmuştu, susmuş olsamda eve geldiğimizde kavga etmiştik. Ardından ben kirli ve kesik ayaklarımla uyuya kalmıştım. Ama annemin gecenin bir yarısı odama sessizce gelip ayaklarımı temizlediğini de biliyordum. Ayaklarıma nazikçe dokunduğundan uyanmıştım. Sessizce ağlamaya çalıştığını duyuyordum. "Küçükken büyükannene mavi papağan istediğini söylemişsin Taehyung, hala istiyor musun?" Bense odadan çıktığında fısıltılı bir şekilde "evet" diye bilmiştim.
-
Hepinize selammm!! Umarım hepiniz mutlusunuzdur. Bölümün gerçekten çok geç attığım için üzgünüm. Final için bir şeyler buldum. Umarım beğenirsiniz. Destekleriniz için hepinize minnettarım. Solo için stream kaşın lütfen~ Yeni yılınız kutlu olsun🥳🥰🥰🖤💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-𝗣𝗮𝗿𝗰 𝗲𝗻𝗳𝗮𝗻𝘁- Vsoo
Короткий рассказSeni tanımıyorum. Ama gözlerindeki hüzünü anlamaya çalışıyorum. Umarım beğenirsiniz. Ꮋꭼꮻꭻꮖꭲꭺꮐꮻ'dan size... -Vsoo- Kapak için @vsoolovers 'a teşekkür ederim🖤💗 ~my twinnie🦋~