1 | "Koşarken uçuyor gibi oluyorum."

3.3K 261 106
                                    

Kapatın şu radyoyu.

Bu cümleyi o yaşımda çok duyardım. Elimdeki henüz sarılmış sigarayı yere atar ve uzattığım bacaklarımı alel acele indirirdim. Jimin, kadim dostum, kısa boyunun da desteklediği kısa, beyaz koşucu şortunun kıçına yapışmasından sızlanırdı. Haklıydı da, bu kadar sıkı bir kumaşın üstüne bir de kısa olması, ne kadar yıllardır koşuyor olsak da alışılmak istenmeyen rahatsız bir kumaştı.

Yıl, 1890. Biz; 17 yaşında, küçük,  ortalamanın altında bir kasabada hayalleri için yaşayan çevik birer koşucuyduk.

"Kapatıyoruz!" diye seslenirdi Hoseok. Benim aksime ot içerken yakalanmak pek de sikinde değildi. Radyodaki şarkıyı mırıldanıp ayakta hafifçe ritim tutar, bir yandan da kafasını uçuracak otlar tüttürürdü. Tişortünü kafasına geçirir ve saçlarının üstünde tuttururdu. Bıyık altından gülerdim ben de genelde, o ortama ait hatırladığım en belirgin şeyler bunlardı.

Her zaman arkada çalan Tequila , yarım yamalak ingilizcemizle ezberlediğimiz şarkıya eşlik edişimiz, terden ıslanan saçlarımızı baterinin ve gitarın baskınlığıyla savurmamız, küçük soyunma odasını The Champs ya da Paul Anka konserine çevirirdi.

Koşmadığımız zamanlar bunu yapardık, pek zeki olduğum söylenemezdi ki ders çalışmak da bana göre değildi. O zamanlar kendimi gerçek hayattan soyutlamış gibiydim. Benim için sadece spor vardı, bu yüzden etrafta ne oluyordu, ne bitiyordu pek hatırlayamıyorum.

Matematik dersimizi anımsıyorum, öğretmenimiz gaddar ve cahil bir adamdı. O zamanlar bunun farkında değildim, dışlanmışlığa alışmıştık. Kızların geri planda bırakıldığının farkında olmadan, onların sorumlulukları ve görevleri olduğunu iddia edilen bir toplumda; henüz farkında değildim.

Adı Irene'ydi. Tam yanımda otururdu. Çok zekiydi, çiçeklere bayıldığını biliyordum. Her gün kafasında, çantasından, kitap ve defter aralarında çiçeklerle gelirdi. Notlar tutardı. Doktor olmak istediğini söylediğini hatırlıyorum, lakin emin değilim.

Annesi küçük erkek kardeşini doğururken hayatını kaybettiği için evi çevirmekten o sorumluydu, bir abisi, ortanca erkek kardeşi ve bir erkek bebeğe bakar, bazen teyzesi yardım ederdi. O gün, okula gelememişti. Önemli bir ders işlemiştik, üniversite sınavında olacağını söylemişlerdi. Irene geri geldi, ders için bilgi almalıydı, derste elini kaldırıp söz hakkı almıştı.

"Çok zorlama sen," diyerek kıkırdamıştı öğretmen. "Senin okumana gerek yok."

O gün söylenen şeyler hakkında çok düşünmemiştim, neden bilmiyorum. Kızların liseden sonra okutulması bırakılıyordu burada. Şehirliler okurdu, okumak isteyenler şehirlere giderdi. Biraz da para gerekiyordu elbet. Okumak masraflıydı. Çoğunluk kız çocukları olmakla birlikte liseden sonra çoğu çocuk okumazdı aslında. Eşinden geçinme parası gelsin diye evlendirilen kızlar da oluyordu. Bunu yapmayan zenginler, ailenin her ferdine yetecek paraya sahip olduklarından herkesi okuturlardı. Kasabadaki kesimden farklı düşündükleri kesindi. Onlara acık görüşlü denirdi. Aslında normal olması gereken bir görüşün kategorileşmesi, korkunç bir ırkçılığın esiri olduğumuzu gösterirdi.

Başım eğik gezmeme neden olacak gerçeği yıllar sonra öğrenmiştim, o dersten sonra okul devamsızlıkları kapısına dayanan Irene, mezun olduktan sonra evlendirilmişti.

Lisedeki son iki yılım tam olarak anlattığım gibi birbirini kovalamaya devam etmişti. Ben arkadaşlarımla sigara içip, sonra yerine oturmuş kafamla kaslarımı kullanamayacak dereceye gelene kadar 400 metre engelli koşusuna hazırlanıyordum.

lutteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin