9 | "Özellikle de hayatımdan çıkarırdım."

323 67 12
                                    


Jisoo okuldan kovuluyor, Cetvelci tuhaf bir şekilde aileler tarafından fazla seviliyor ve biz okul bahçesinde öylece dikilip kiliseye yaptığı bağışlar nedeniyle kasabaya fotoğrafının aşılması adına papayla fotoğrafının çekilmesini izliyorduk. Papa bu fotoğraf için şehirden fotoğraf makinesi getirtiyordu. Gözlerim onu eleştirir bir şekilde izlerken, tam o sırada Jennie elinde bir kova suyla yaklaşıyordu. İşte, daha önce de söylediğim gibi. Onu kavrayışım ve onu sinirle sürüklemem de bütün bu olaylardan sonra oluyordu. Jisoo'ya yapılan bu haksızlığa o kadar sinirleniyor ki, aklını kaybediyordu neredeyse.

O Jisoo'yu o halde görünce öyle sinirlenmişti ki, gözü hiç bir şey görmüyordu. Yaptığımız hiç bir plan işe yaramamıştı ve başta anlattığım gibi  kendimizi soyunma odasında bulmamızın nedeni de bu olaylar silsilesiydi.

"Kafayı mı yedin!" Diye bağırmamla sinirle saçlarını çekiştirirken bana baktı. Bakışında beni sorgular nitelikte bir öfke vardı ama onun sandığından daha sinirliydim. Akıllı mıydı? Herkesten çok. Ama devamlı hayata öfkeliydi ve bu başına dertler açıyordu. Yalnızca bir saniyeliğine derin bir nefes alıp aklını başına toplaması gerekiyordu ama o duyguları olmayan bir varlık olduğunu ve her şeyi yapabileceğini düşünüyordu.

"Jisoo'yu geri getirme şansımız varken bunu mahvetme Jennie!"

"Her şeyi denedim Taehyung! Onun onurunu paramparça etmek istiyorum!" Anlayamıyordum. Evet çoğu şey yanlıştı, insanlar büyük bir ayrımcılığa maruz kalıyordu ve bu öğretmen bu ayrımcılığın ta kendisiydi.
Ama Jennie'nin her şeyi kendi başına başarabileceğini sanması ve planların hepsinde ona koşulsuz yardım etmeme rağmen yine kendisi yapmış gibi konuşması da tuhaf geliyordu. Planların hepsini o yapmıştı ve ben de kafa yormuştum tabi ve bu konu hakkında egoistliğe girmek gibi bir derdim yoktu. Yalnızca her şekilde yalnız olduğuna inanmak istiyor gibiydi. Konu sadece benimle ilgili değildi, herkese karşı böyledi. İsterse 100 kişi bir planı uygulasak, yine ben diyecekti Jennie.

"Neden sana yardım ettiğimi kabul edemiyorsun?" Bir anda konuyu değiştirdim. Gündemimiz çok daha farklıydı ve o da sorar gibi bakmıştı suratıma. Bu konu hakkında devamlı susturulduğum için biriken öfkeyle daha da inatçıydım. "Bunu mu konuşacağız gerçekten?" Diye sordu sinirle.

"Hay hay, ne istersen onu konuşalım.  Ben köpeğin gibi ne dersen yapıyorum zaten, değil mi?"

Ne diyeceğini bilememişti şaşkınlık ve sinirle. Onu daha önce bu denli karmaşık ilk defa görmüştüm çünkü çok fazla duygu değişimine giren biri değildi. Bir kaç adım bana doğru gelip tehditkar sesini duymama neden olmuştu. "Kes sesini." Haklı olduğumu biliyordu ve o da farkındaydı. Benim hakkında çoğu şeyi kabullenmekte zorlanmasının nedeni buydu. Benden ve duygularından her zaman korkmuştu. Bu gerçeği bilmek korkunçtu, kendi gözlerimle anlamak daha da berbat hisler uyandırmıştı.

"Hayatımız bok gibi Jennie! 17 yaşındayım ve akşamları yalnızca bir dilim ekmek yiyebilmek  için okuldan sonra devamlı çalışıyorum! Yaşıtlarımla iletişim kuramıyorum çünkü ben hormonlarıyla savaşan sikik potansiyel bir sapık değilim ve övebileceğim herhangi bir özelliğim yok! Devamlı kitap okuyup koşuyorum, çalışıyorum Hoseok ile neresiyle sardığımızı bile bilmediğimiz otları içerken kafayı buluyorum! Beni her şeyi yapabileceğimize inandırmaya çalışma çünkü yapamayız!" Tek nefeste konuşmuştum. Öyle ki cümlelerim bir tokat gibi suratına çarptıkça çarpmış, anlamları ağırlaştıkça da o da öfkesini genişletmişti.

"O zaman derdin ne!" Diye bağırdı. Hafifçe öne doğru eğilmiş, bana doğru yaklaşmıştı. Gözleri nemliydi. İçimdeki duyguları ifade etmenin bir sürü yolu vardı ama Jennie için yalnızca çaresiz diyebilirdim. Genelde de onu anlayamazdım ama baktığımda, o bana yalnızca zor ve çaresiz gibi geliyordu. Kendini kahraman olmak için fazla zorluyordu.

lutteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin