0.1

5.9K 369 167
                                    

dayglow, can I call you tonight?


Eylül sabahları. Havaların hafiften serinleyerek gökyüzünün bize yaz mevsiminden kurtulacağımızın sinyallerini verdiği, ancak tanıdık bir esintiyle yeni bir dönemin başladığı Eylül sabahları üzerimde her zaman tuhaf bir etkiye sahipti. Sanki anıların tekrarlanma döngüsüne girerdim de bir durgunluk çökerdi içime.

Her mevsim başlangıcı, ama özellikle Eylül sabahları.

Her günümün rutininin aksine bu pazartesi sabahına bir telaşla uyanmıştım, ancak gece alarmımı kurmayı unutup sızıp kalışımın ardından bunun kaçınılmaz olduğu belliydi, yine de tam okula geç kalacağım bir dakikada uyanmak benim için beklenmedikti.

Hızlı adımlarla darmadağın hisseder bir halde okula yürüyordum. Tam Jungkook'un beni almak için kapıma geleceği dakikalarda uyanınca ona mesaj atıp bugün beni beklemeden okula gitmesini söylemiştim çünkü onun geç kalmak gibi bir lüksü yoktu, geçen yıl neredeyse devamsızlıktan sınıfta kalacağı için lisenin son yılına daha dikkatli başlamasını istemişti ailesi. Eh, deniyordu işte.

Kalkar kalkmaz üstümü başımı toparlayıp açık kahve saçlarımı şekle sokacak zamanım olmadığı için örerek bir şeyler denemiştim ancak şu andaki telaşım yüzünden birkaç tutam yüzüme dökülüyordu, evde herhangi birisi beni uyandırma zahmetine girişseydi bu halde okula gidiyor olmazdım tabi. Sanki normal bir zamanda süsleniyormuşum gibi.

Okul binası nihayet görüş açıma girdiğinde derin bir nefes aldım ve bomboş bahçeye bir göz atıp koşar adımlarla okula girdim. İlk dersin ne olduğunu bilmiyordum, tek temennim hangi ders hangi öğretmeneyse henüz sınıfa girmemiş olmasıydı.

Ve işte, sınıfımın olduğu koridora geldiğimde onu gördüm. Bayan Yeon, İngilizce öğretmenimiz elindeki kitabı inceleyerek yavaş adımlarla koridorun ucundan sınıfa doğru yürüyordu, onu gördüğüm an gözlerimi kocaman açarak sınıfa doğru koşturdum. Derste iyi olsam da beni pek seven biri olduğunu söyleyemezdim ve sınıfa ondan sonra girmemi kesinlikle hoş karşılamazdı.

Gürültüyle sohbet eden sınıf arkadaşlarımın arasından geçip pencere kenarının en arka sırasında oturan arkadaşımın, Jungkook'un yanına doğru ilerledim ve sıraya oturduğumda bana döndü.

"Sonunda gelebildin. Bu tip ne?" diye sordu dağınık saçlarıma bir bakış atıp.

Gözlerimi devirip çantamdan kitaplarımı çıkarmaya başladığımda Bayan Yeon da sınıfa girmişti. "Cevap soruda saklı," diye cevapladım Jungkook'u. "Alarm kurmayı unutmuşum."

Bayan Yeon sınıfa en son hangi konuda kaldığımızı sorarken kitap ve kalemimi hazırlamıştım ben de. "Evin diğer üyelerinin aklına gelmemiş misin yani?" diye sordu Jungkook o sırada, alay eder gibi kaşlarını kaldırırken. Bu tavrının bana yönelik olmadığını biliyordum.

Hocanın söylediği sayfayı açarken derin bir iç çektim. "Kendi başıma her şeyi halletmeme o kadar alıştılar ki artık odama bile uğramıyorlar." Mırıldanışım sadece ikimizin duyabileceği seviyedeydi. Jungkook cevap verecek gibi olduysa da hocanın keskin gözlerinin bize yönelmesiyle vazgeçmişti.

Ders, kitaptaki alıştırmaları yapıp yeni konunun notlarını yazmakla hızlıca geçip bittiğinde Bayan Yeon kitaplarını toplarken diğer dersi etüt saati ilan ederek sınıftan çıktı. Kadın gider gitmez sınıftan sevinç nidalarının yükselmesine güldüm, bir yandan da geçen hafta sipariş ettiğim ve elime yeni alabildiğim paragraf kitabını çıkarıyordum çantamdan. Yanımda bir hareketlenme hissettiğimde başımı kaldırdım ve tepemde dikilen Jungkook'a baktım.

seven ღ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin