Salonu dolduran telefonun sesiyle Yavuz gözlerini zorlukla aralayıp bir kaç saniye kısık gözlerle tavanı izledi. Dün gece dört gündür yaşadığı uykusuzlukta daha fazla baş edememiş, çekyatta uyuyakalmıştı. Hâlâ uykusu var gibiydi fakat düne göre biraz daha iyi gibi görünüyordu. Kollarının arasındaki yastığa baktığında dudaklarına buruk bir gülümseme yerleşti. Evren ile birlikte uyudukları gün Evren'in başını koyduğu yastıktı, gece ona sarılarak uyumuştu. Kokusu gitmiş olsa da o yastığa başını koyduğu düşüncesi bile Yavuz'u huzurlu hissettirmeye yetmişti.
Telefonun sesi ısrarla bir kez daha salonda yankılanınca uykulu gözlerini kolları arasındaki yastıktan ayırıp masadaki telefona çevirdi. İlk başta öylece çalan telefonu boş boş izledikten sonra dudaklarının arasından sıkıntılı bir nefes vererek telefona uzandı ve ekrana baktı. Yine annesi arıyordu, muhtemelen eve gelmesini isteyecekti. Bu sefer telefonu açarak kulağına götürdü ve hiçbir şey söylemeden annesinin konuşmasını bekledi.
"Yavuz?"annesinin üzgün sesi kulaklarını doldurduğunda yüreği sızladı. Annesini bu hale getirmeye hakkı yoktu, kadıncağız günlerdir onun için üzülüyordu. Yavuz bu kadar bencil olabildiği için kendine öfkelenmişti."Efendim annem?"diye mırıldandı hâlâ uykulu olan ses tonuyla.
"Oğlum ne zaman geleceksin?"kadının sesinin bu kadar üzgün çıkması onu daha da mahvederken yattığı yerden zorlukla doğrularak parmaklarını şakağına bastırdı. Bir an gözü kendinden ve Evren'den başka kimseyi görmez hale gelmişti. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra yutkundu."Bugün gelirim."
"Gel oğlum, bak babanda iş yerine gitti kaç gündür uğramıyormuşsun çok fena köpürdü sana."Yavuz dudaklarından sıkıntılı bir nefes verdi. Aslında bir kaç gün daha burada kalıp hem bedenindeki hem de ruhundaki yorgunluğu atmak istiyordu fakat bunun pek mümkün olmadığını annesinin sözlerinden anlamıştı. Eve gidip babası daha da köpürmeden bir an önce onunla konuşmalıydı. Zaten bu olaydan sonra babası başka bir yere gitmesine müsade etmez, Yavuz işten başını kaldıramazdı. Böylesi onun için daha iyi olabilirdi, en azından düşünmeye bile vakti olmazdı fakat çalışırken dahi aklına gelen Evren'i düşünmeden durabileceğini pek sanmıyordu.
Onu şimdiden çok özlemişti.
Hasretinden burnunun direği sızlamaya başlamıştı bile.
"Tamam annem, bir şey istiyor musun gelirken?"
"İstemiyorum oğlum sen gel yeter."diye mırıldandı. Kadının Yavuz'dan başka bir evladı olmadığı için onun üstüne çok düşüyordu. Yavuz annesini onaylayıp telefonu kapattıktan sonra bakışlarını tekrardan yastığa çevirip buruk bir şekilde gülümsedi. Aylarca onu görmeden nasıl dayanacaktı? Derin bir iç çektikten sonra oturduğu çekyattan kalkıp üzerini değiştirdi ve kabanını da alıp hızla evi terketti. Evin içinde Evren yokken o ev ona buz gibi geliyordu. Hem onun hatıraları olduğu için o evde kalmak istiyordu, hem de evin içinde Evren olmadığı için o evde kalmak istemiyordu.
Kafasına geçirdiği siyah bereyi düzeltirken ellerini kabanının cebine sokup evin sokağından çıktı. Yerdeki karlar yavaş yavaş erimeye başlamışlardı fakat yakın zamanda yine yağacağının bilincindeydi Yavuz. Bu köye genelde kış bitene kadar kar yağardı, bahar tamamiyle gelene kadar da buz gibi olurdu. Yavuz adımlarını bilerek yavaş atıyordu, evdeki büyük sorunla ne kadar geç yüzleşirse onun için o kadar iyiydi. Ezbere bildiği yolları izleye izleye yürürken girdiği sokakta önünde yavaş yavaş yürüyen iki kadına dikkat kesildi. Genelde karlı havalarda köyle kimse kolay kolay dışarı çıkmazdı. Elleri ceplerinde yürüyen iki kadını boş gözlerle izlerken sessiz sokakta kadınların sesleri yankılanıyordu.
"Şu Hacer'in oğlanını benim hiç gözüm tutmuyor, o oğlanda bir gariplik var."diye konuştu kadın, her ne kadar sesini alçak tutmaya çalışsa da sokak ıssız olduğu için sesi duyuluyordu. Yavuz kaşlarını çattı ve Hacer'in oğlunun kim olduğunu düşündü fakat aklına bir görüntü gelmeyince bunu düşünmekten vazgeçti."Hacer demişken aklıma geldi, Süleyman'ın küçük oğluyla Hacer'in kızını nişanlıyorlarmış."
Yavuz olduğu yerde çivilenmiş gibi kalakaldı.
Süleyman'ın küçük oğlu.
Evren.
Yavuz beyninden vurulmuşa döndü o an.
Kalbi büyük bir acıyla göğüs kafesinin içinde kıvrandığında yüzünü buruşturdu ve başını iki yana salladı. Böyle bir şey olsaydı Evren ona söylerdi, bunu düşündü. Ardından Evren'in yanına geldiğindeki o tavırları, bakışları aklına geldi ve başından aşağı kaynar sular döküldü.
Ciğerlerine çektiğini nefes yetmiyormuş gibi daha fazlasını içine çekmeye çalıştı fakat yetmiyordu, boğuluyormuş gibi hissediyordu. Ellerini cebinden çıkartıp soluna koydu ve hafifçe eğilip kesik kesik nefesler almaya başladı. Sanki biri ellerini Yavuz'un boğazına sarmış onun nefes almasını engelliyordu. Yüreği büyük bir sancıyla sarsılırken bacaklarının daha fazla onu taşıyamayacağını farkederek dizlerinin üzerinde yere çöktü.
Avuç içiyle dudaklarının üstünü kapattı. İçinden bağırmak, haykırarak ağlamak geliyordu fakat onu bile yapamıyordu. Dudaklarına ve yanaklarına öyle büyük bir baskı uyguluyordu ki, parmak boğumları bembeyaz olmuştu.
İçinde büyük bir yangın vardı.
Sanki biri kibrit çakmış, hiç acımadan yüreğini ateşe vermişti.
Kendini daha fazla sıkamayacağını anladığında elini dudaklarından indirdi ve o an ağzından can çekişiyormuş gibi kesik bir ses kaçtı.
Sanki ölüyordu Yavuz, can çekişe çekişe ölüyordu.
Kalbini diri diri söküp alıyorlardı ondan, sevdiği gidiyordu.
Yaşarken ölümü tadıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/250739165-288-k430885.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sevdi Benden Çok | bxb
Kurzgeschichten"Yavuz?"diye fısıldadı onun yüzünü incelemeye devam ederken. "Evren'im?" "Ölüm çok acıtır mı?"