3 | "Verebileceğin tüm maaşlardan daha fazlaydı."

14.3K 1K 1.7K
                                    

Önümdeki laptobun ekranını sert bir şekilde kapatırken yanımdaki Jungkook'un bakışları bana dönmüş, çattığı kaşlarıyla bana doğru yaklaşıp elini omzuma koymuştu. O bana yaklaşırken ben ellerimle yüzümü kapatmış, başımdaki ağrıyı yok saymaya çalışmıştım. "Hyung." diye fısıldadı Jungkook bana doğru eğilirken. "İstersen Bay Park'tan izin alalım, eve dön. İyi gözükmüyorsun."

"Ben iyiyim." dedim ellerimi yüzümden çekerken. Jungkook'un elini omzumdan indirmiş, onun omzunu patpatlamıştım. "Hadi işine dön. Yorgunum sadece, geçer. Merak etme."

"Dün Bay Park'la iş yemeğine gitmiştiniz, geç mi döndün eve?" diye fısıldadı sessiz olmaya dikkat ederek. Tam ona cevap verecekken masanın üstünde duran telefonumun ekranı aydınlanmış, bir mesaj gözükmüştü kilit ekranımda.

gönderen: Kitty Boss Park
Odama gelsene. Bir şey konuşmamız gerekiyor.
Acele etsen iyi olur

Mesajı gördüğümde çatılan kaşlarıma engel olamadım. Ne olmuştu?

Boş bakışlarım odasının kapısında gezindi bir süre, ardından oturduğum yerden kalktım. Şimdi oraya gidecek, bir ton azar işitip geri buraya oturacaktım büyük ihtimalle. Her daim bu oluyordu ve ben artık alışmıştım. Jungkook'un anlam veremeyen bakışlarını umursamadan kalktım oturduğum yerden. Gergin bir şekilde adımlarımı birbirinin ardına dizerken bir elimi cebime koymuş, diğeriyle kapısını tıklatıp içeri girmiştim.

Pekala, Bay Park'ı sandalyesine oturmuş, kollarını önünde birleştirmiş bir şekilde bana bakarken görmeyi bekliyordum ama bana sunduğu görüntü buna çok büyük bir tezatlık oluşturuyordu. Odasındaki büyük pencerelerin önüne geçmiş, ufak parmaklarının arasında siyah bir bardak tutuyordu. Kahverengi saçları hiç olmadığı kadar düzgün, vücudunu sımsıkı saran pantolonu ise her zamanki gibi dardı. Jilet gibi ütülü gömleği pantolonunun içindeydi ve ince beli gözlerimin önündeydi. Bana doğru dönüp gözlerime baktığında gülümsemiş, kapıyı kapatıp ona doğru birkaç adım atmıştım. "Beni çağırmışsınız efendim?"

"Evet, seni çağırdım Yoongi." derken bana doğru tamamen dönmüş, masasına doğru ilerlemeye başlamışı. Rahat bir tavrı vardı bu adamın, koskoca holding patronu olmasına rağmen pantolonunun altına siyah rugan ayakkabılar yerine bilekli converse ayakkabılar giyer, hiçbir zaman bir patron imajı çizmezdi. Bu rahat tavırlarına rağmen tüm şirket ondan korkuyordu. "Buyrun." diye mırıldandım ona bakarken. Elindeki bardağı masasına bırakıp bana doğru adımlamaya başladı. "Dün gece ben yokken ne konuşuldu o masada?"

Sorduğu soruyla bakışlarımı yere indirmiş, gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Anlatmasam ne yapabilirdi ki?

"Önemli bir şey değildi efendim." dediğimde bana doğru yaklaşmış, gömleğimin kravatından tutarak beni kendine çekmişti. Gözlerim kocaman açılmış, dudaklarım aralanmıştı çünkü bunu yapmasını beklemiyordum. Dudakları benimkine öylesine yakındı ki, bu yakınlığı bile beni afallatmaya yetmişti. Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken parlatıcının ele geçirdiği dolgun dudaklarının üstünden diliyle geçti. "Söyle dedim."

"Gerçekten." dedim kravatımı saran parmaklarına tutunurken. Ellerini kravatımdan çekmiş, diğer elimi beline yerleştirmiştim. "Mühim bir durum yok."

Sinir dolu olduğunu belli eden bir şekilde gülmüş, ardından beni omuzlarımdan tutarak geriye doğru itmişti. Güçlü bir şekilde itmese de arkamdaki koltuğa oturmuştum ve dik bakışları üzerimdeydi.

Bir adım daha attığında kaşlarım çatıldı, ardından Jimin bana doğru minik bir adım daha attı. Yatar gibi bir pozisyonda duruyordum ve şimdi onun diz kapakları benimkine değiyordu. Birden beklemediğim bir şey yaparak kalçalarını bacaklarımın üstüne yerleştirdi ve ufak elleri gömleğimin yakasına tutundu bu sefer. Yüzü tekrar benimkilere yaklaşırken beline yerleştirdim ben de ellerimi. Şu anda içeri biri girse bu durumu açıklayamazdık.

bedmate or boss : yoonmin✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin