Benimle Gel

69 31 15
                                    

Hayatımda o kadar çok şok yaşadım ki. Size hepsini yazacak olsam bir roman olurdu sanırım. O yüzden hepsini oturup anlatacak değilim. Aydın ile tanıştığımdan beri geçirdiğim ikinci şokumdu bu. İlki ellerimin belimle buluşması, ikincisi de telefonda gördüğüm o isim. Düşünsenize hayatınızda ilk defa birine kalbinizi emanet etmeye karar veriyorsunuz ve onun bir eşi olduğunu telefonun çalmasıyla öğreniyorsunuz. Siz olsanız ne yapardınız?

Telefonu eline aldığında gözleri gözlerimle buluştu. Sol gözümden akan bir damla yaşla olduğum yerden kalktım ve yurda doğru yola koyuldum. Ben koştukça Aydın'da arkamdan koşuyordu. Kolumu sert eliyle tutarak bir çırpıda beni kendine çevirdi. Yüzünde üzüntülü ama acımasız ifade vardı.

"Deniz, lütfen dinle beni." O konuştukça içim daha çok yanıyor, daha çok alevleniyordu. "Neden dinleyeyim aydın? Bana hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin. Hatta ben neden seninle buraya geldim? hangi aklıma uyup da geldim?Sen bana anlatmak zorunda değil, bende seni dinlemek zorunda değilim. Şimdi lütfen bırak da gideyim. Canımı yakıyorsun."

"Tamam. Bırakacağım. Ama şunu bil ki zamanı gelince sana her şeyi tek tek anlatacağım." Ağzımdan başka kelime çıkmıyordu. Yurda geldiğimde bana bakan Zehra ablayı es geçerek yatağıma girdim. Battaniyemin altında hüngür hüngür ağlıyordum. Şu hayatta derdimi, kederimi, içimdeki bütün iğrençlikleri anlatabildiğim tek yer battaniyemin altıydı. Nedenini bilmiyorum ama küçüklüğümden beri tek sığınak yerim burası olmuştu benim için. Şimdi ise Aydın'ın söylediği o söz dolaşıyordu kafamın içinde. Ona bana anlatmak zorunda olmadığını söyledim. Ama o bana zamanı gelince anlatacağını söyledi. Ne demekti bu? Kimdi o kişi? Hala neden o vardı aklımda? Bu arada elbiseyi soruyorsanız, bur paramın hepsini ona harcadım sayılır. Onun için değmemişti bile. Hem senin neyine be Deniz? Süslenmek, küpe takmak, elbise giymek, yemeğe gitmek, en önemlisi de Aydın Talaşoğlu ile yemeğe gitmek... Senin neyine be Deniz?

* * *

O günden bu yana haftalar geçmiş. Ama Aydın'a karşı olan sinirim hala geçmemişti. Sanki yavaş yavaş unutuyordum onu. Şimdi ise Zehra ablanın en samimi arkadaşı olan Elif teyzenin evinde kalıyordum. Aynı evde kalmıyoruz tabi ki. Bana Kadıköy'de olan evini verdi. Kirasını istemiyordu. Çünkü verecek kadar param yoktu. Saat 17.00'ı vurduğunda düşüncelerimin dağılmasıyla telefonu elime aldım. YGS sonuçları gelmişti. Ekranda ki sonucu görür görmez kalbim durmuştu sanki. Puanım 327 idi. Hayır olamaz. Mutlaka bunda bir yanlışlık vardı. Lakin nafile. Yanlışlık bendeydi. Optik formunda kaydırma yapmışım. Tabi ya, sınav boyunca bana bakıp dikkatimi dağıtan ve şimdi de hayatımı mahveden o kişi yüzünden, Aydın Talaşoğlu'nun...

Canım o kadar yanıyordu ki anlatamam. Elime çantamı aldım, sahile gidiyordum. Gözlerime inanamıyorum. Aydın burada, bu mahallede. Onu görür görmez bir duvarın bir duvarın arkasına gizlendim. seslerini net bir şekilde geliyordu bana.

"Deniz Peker burada mı oturuyor?"

"Evet. Şu karşı evin arkasında ki ev."

"Tamam, sağ olun." Olamaz. Evime doğru geliyordu. Saklandığım duvarın arkasından koşarak eve girdim. Anında kapı çaldı. Neden gelmişti? Neden tam ondan nefret ettiğim bir anda çıkıp gelmişti? Kapının sesi içimde ki yangını harlıyordu.

"Aydın ne olursun git buradan. Canımı acıtıyorsun. Ne olursun yapma." Gider, cevap vermeden gider sandım ama gitmedi. "Gitmeyeceğim Deniz. Vakti geldi artık." Ne saçmalıyordu? Neyin vakti gelmişti? O konuştukça gözümde ki akacak yaşları durduramıyordum. Hıçkırıklarımın arasından onu dinlemeye çalışıyordum. Ama o konuştukça gözyaşlarımın durmak bilmiyordu. Kulağım duymak istemese bile gönlüm buna izin vermiyordu.
"Hani sana demiştim ya Deniz. Zamanı gelince sana her şeyi tek tek anlatacağımı söylemiştim. İşte o gün bugün Deniz. O gece... O gece telefonda gördüğün yazı tamamen yanlış anlaşılmadan ibaretti. "Bu cümleyi kurmasıyla kaşlarımın çatılması bir oldu.
"Seninle tanışmadan yaklaşık on gün önce şirketin durumu berbattı. Hatta iflas noktasına kadar gelmiştik. Şirketi kurtarmak için de başka bir şirketle ortak olmamız gerekiyordu. Ortak olacağımız şirketin sahibi kabul etti. Fakat bir şart sundu bize. Eğer kızı Zeynep Akyol ile evlenirsem bu ortaklığa dahil olacağını söyledi. Ben kabul etmedim ilk başta. Ama babam ve şirketimiz için bunu yapmak zorundaydım. Teklifi kabul ettiğim an ertesi gün yıldırım nikahı ile evlendik. İnan bana elimi dahi sürmedim ona. Lütfen inan bana Deniz. Seninle tanıştığımız gün bana ismimle hitap etmiştin ya hani. İşte ben o gün benim adımın ne kadar güzel olduğunu o zaman fark ettim Deniz. Lütfen Aydın'ı Deniz'den, beni de senden mahrum bırakma." Ona karşı duyduğum nefret ve öfke sadece bunlar için miydi? Son söylediği söz kalbimde Aydın'a karşı büyük bir yer vermişti. Peki ya ben? Benim için onun kalbinde yer var mıdır?
Bu düşüncelerime kısa bir süreliğine ara verip kapıyı açtım. Yere oturmuş ağlıyordu. Hani erkekler ağlamazdı? Bal gibi de ağlarlar. Her şeye rağmen ağlamayan erkeklerin kalbi taşlaşmıştır. Bütün gururumu ve düşüncelerimi bir kenara bırakarak Aydın'ın boynuna sarıldım. O da bana sarılmış, başını saçlarıma gömmüştü.
"Neden daha önce söylemedin Aydın?" Bedenimi ondan çekerek içimi parçalayan o soruyu sordum." Yapamadım Deniz, yapamazdım. O günle bugün arasında dağlar kadar fark var."
"Peki neden bugün? Yani ne değişti ki?" Bu soruyu sorduğumda sanki gözlerinin parladığını gördüm. "Dün boşandık. Zeynep istemedi. Ama babasına durumu açıkladım. Onunla mutlu olmadığımı, elimi dahi sürmediğimi söyledim. Tabi o da anlayışla karşıladı ve Zeynep'i ikna etti." Bunu söylediğinde içimdeki huzur büyük bir heyecana dönüşmüştü. Alnı alnıma, burnu burnuma değiyordu. Nefesi dudaklarıma değdikçe kalp ritmimin olması gerekenden kat ve kat daha hızlı atıyordu. Kımıldayamıyorum, nefes bile alamıyorum. Ama bu durumdan kurtulmalıydım.
"Kahve?" dedim bir anda. Başını başımdan uzaklaştırdı. Başını başımdan uzaklaştırdı, güzel gözleriyle beni yukarıdan aşağıya süzdü. Böyle yapması bile karnımda büyük bir ağrıya neden olmuştu. "Olur." dedi bir anda. Başka bir şey söylemeden eve girdik. Ceketlerimizi askılığa astıktan sonra Aydın oturma odasına, bende mutfağa gittim. Cezveye kahveyi koydum. Piştikten sonra fincanlara döktüm, içeriye götürdüm. İçeri girdiğimde Aydın'ı komodinin üzerinde duran fotoğrafı eline almış bakıyordu. Fincanları sehpaya koyduktan sonra o sormadan ben anlatmaya başladım.
"Annem... Beni beş yaşında yurda bırakıp giden o kadın. Yurda bıraktıktan iki gün sonra bu fotoğrafı vermiş yurt müdürüne. Müdür de bana verdi bu fotoğrafı. Ondan nefret ediyorum, belki de sevmiyorum. Ama saklıyorum işte. Aydın, ben onu sevmediğimi ne kadar söylersem söyleyeyim kalbim öyle demiyor. Evet, annemi seviyorum. Ben onsuz büyüdüm, onsuz ağladım, ben ilk aşkımı ona değil battaniyemin altında kendime anlattım. Orası oldu benim yuvam. Orası oldu benim dert ortağım. Orası... Orası... Benim..." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sanki on dört yıl boyunca içimde biriktirdiğim kinimi kusuyordum. Eliyle göz yaşlarımı sildikten sonra başımı göğsüne yasladım. Bu durumda biraz daha ağladım. Kafamı kaldırdığımda ise bana acır gözlerle bakıyordu. Ta ki ağzından çıkan o söze kadar.
"Benimle gel. Paris'e." Gitmek istiyordum buradan. Neresi olursa olsun az da olsa anılarımdan uzaklaşmak istiyordum. Ben onunla gideceğim yolun her zorluğuna hazırdım. Çünkü yolun sonunda o vardı.
"Sınav puanım düşük olduğu için babam beni "Paris Douphine Üniversitesi" ne yazdırdı. Sende gel benimle beraber gidelim."
"Ama benim o kadar param yok ki."
"Aması maması yok Deniz. Kimliğini getirir misin?" İkiletmeden kimliğimi getirdim. İnternet sitesine üniversite adini girip adımı, soy adımı ve kimliğimi girdikten sonra 'başvurunuz onaylanmıştır' yazısı geldi.
"Nasıl yani bu kadar basit miydi?"
"Ben ne istersem onu anında alır ve yaparım."
Ona aşık değilim diyordum. Onunla olmaz diyordum. Ama öyle söylemiyormuş kalbim. Askın sözlükte ki anlamı; iki ayrı cinsin birbirine karşı duydukları bedensel ve ruhsal güçlü duygu, sevgi ilişkisi anlamına geliyor. Evet, onu seviyorum belki. Fakat o beni seviyor mudur ki? Şunu da çok iyi biliyorum. Ben Aydın'ı gerçekten çok seviyorum ve her geçen gün ona bir kez daha aşık oluyordum.

İMKANSIZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin