Ben Deniz Peker. On dokuz yaşındayım. Beş yaşında çıkmaz ve karanlık bir yola bırakıldım. İlerleyemiyordum bir türlü. Geriye gitsem gidemiyordum. Çünkü benim geriye gidebileceğim bir geçmişim yoktu artık. O sakakta on dört yıl boyunca kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalıştım ve durdum da. Zaten duramasam, düşsem kim tutardı elimden, kim koşardı yardımıma? İşte bu on dört yılın sonunda karanlık yoluma bir yıldız geldi. Ama bu yıldız o kadar çok parlıyordu ki sanki her taraf beyaza bürünmüştü. Daha sonra bu yıldız beni çıkmaz yolumdan çıkardı. Bana nefes oldu. Şimdi de yıldızımın bana sunduğu hiç bilmediğim, görmediğim bir hayata başlıyorum. Evet, korkuyorum. Ama bir şeyi çok iyi biliyorum. Bu yıldız benim kaderim olacaktı.
Paris'e gitmek için önümde iki gün vardı. Aydın'ı yolcu ettikten sonra dolabımda ki kıyafetlerimi ve gereçlerimi valize yerleştirdim. Valizi bir kenara koydum. Yüklükten bir battaniye aldım ve koltuğa yerleştim. Telefonu elime aldığımda bilinmeyen bir numaradan mesaj vardı. Her ne kadar tedirgin olsam da merakıma yenik düşüp mesajın üzerine tıkladım.
Kimden: Bilinmeyen numara
"Yarın saat 20.00 da"Mesajı kaç defa okudum bilmiyordum. Hiçbir şey anlamadım yazılan şeyden. Engellemek yerine parmaklarım istemsizce klavyeye gidiyordu.
"Sen kimsin? Ne anlatmaya çalışıyorsun?" Şu an o kadar sinirlenmiştim ki. Mesajı yolladıktan hemen sonra bilinmeyen numara arıyordu. Telefonu açar açmaz konuşmaya başladım.
"Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?""Öncelikle ben Aydın Talaşoğlu. Eğer izin verirseniz yarın sizi akşam 20.00 da alıp sahile gitmek isterim."
"Aydın sen miydin? Korkudan ölecektim az kalsın. Nereden buldun sen benim numaramı?"
"Sen mutfaktayken küçük bir kaçamak yapmış olabilirim. Sen onu bunu boş ver de soruma cevap verir misin Deniz?"
"Tamam. Ama neden yarın? Zaten iki gün sonra Paris'e gitmiyor muyuz?" Ne biçim sorular soruyorsun Deniz ya?
"Tam olarak bu yüzden aslında. Paris'e gitmeden önce İstanbul'da seninle güzel bir akşam geçirmek istiyorum." Telefonda konuşurken bile elim ayağıma dolaşıyordu. Böyle bir erkeğe kim hayır diyebilir ki?
"Tamam. Yarın saat 20.00 da..."
Telefonu kapattıktan sonra bir an önce yarın olmasını dileyerek yatağıma yattım. Uyumam yaklaşık beş saniye sürüyordu. Haliyle yatar yatmaz da uyudum.
Sabah uyandığımda vakit öğlen olmuştu. Umarım bugün her şey çok güzel olur. Şu an üzerimde büyük bir heyecan vardı. Üzerimde ki yorganı kenara itip mutfağa geçtim. Tavaya güzel bir omlet yaptım ve yedim. Masanın üzerinde kaldırılmayı bekleyen kahvaltı masasını es geçerek yatak odama geçtim. Dediğim gibi benim için zaman su gibi akıp geçerdi. Hemen dolabı açtım ve eski püskü elbiselerimi çıkarmaya başladım. Hepsi çok eskiydi. En iyisi elbise giyinmemekti. Çekmeceyi açtım, bol kot pantolonumu ve dar siyah bluz giydim. Bluzumu pantolonumun içine verdikten sonra aynanın karşısına oturdum. Hafif bir allık, ruj, rimel sürdüm. Saat 19.30 olmuşu bile çoktan. Tabi makyaj yaparken kaç defa sildim tekrar yaptım. Daha fazla gecikmemek için askılıkta duran kot ceketimi ve siyah şapkamı taktım. Kapıyı kapattıktan sonra Aydın arabasıyla evin önünde durdu. Dışarıda hafif rüzgarla yağmur vardı. Koşar adımlarla arabaya bindim. Koltuğa oturduğumda gözleri gözlerim ile buluştu.
"Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim. Sende..."
"Evet, bende..."
"Çok yakışıklı olmuşsun." Sanki bu sözümü duymayı istiyordu. Söyledikten sonra arabayı çalıştırıp sahile sürmeye başladı. Araba bizim sessizliğimiz olmuşu artık. Binen artık inene kadar tek kelime etmiyor, sadece mimiklerini kullanıyordu. Evim sahile pek uzak olmadığı için gelmemiz on dakika bile sürmemişti. Arabadan indiğimizde yağmur dahada hızlı yağıyordu. Sahile doğru ilerlediğimizde en sevdiğim ses geliyordu kulaklarıma. Sese daha çok yaklaşmak istiyordum. Aydın'ın elini tuttum ve koşarak sesin bulunduğu yere geldik. Evet. Bu benim en sevdiğim şarkıydı.
"Benim gönlüm serhoştur, yıldızların altında. Sevişmek ah ne hoştur, yıldızların altında." diyordu şarkı sözleri. Şarkının ritmine kapılmıştım ve Aydın'ı da kaptırmıştım. Dans etmeyi bilmediğim halde çılgınca oynuyorduk Kız Kulesinin önünde. Dans ettiğimiz yerde Aydın'ın kulaklarıma şarkının sözlerini fısıldadığını duydum.
"Mavi nurdan bir ırmak, gölgeli bir salıncak. Bir de ikimiz kalsak, yıldızların altında."Beraber gökyüzüne bakıyorduk. Şarkı bitmiş, herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Biz ise el ele ortada duruyorduk. Utancımdan yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Bu durumdan bir an önce kurtulmam gerekiyordu.
"Gidelim mi?"dedim. Konuşmuyor, cevap vermiyordu. Daha fazla beklemeden yürümeye başladım. Adımımı atar atmaz Aydın, elimi dahada sıkı tutarak kendisine çevirdi beni. Yine aynı anı yaşıyorduk. Ama bu sefer kurtulma şansım yoktu sanırım. Gözleri dudaklarıma bakıyor, nefesi nefesimle buluşuyordu. Git gide daha çok yaklaştı. Bu duruma bende karşı koyamıyordum ve bende ona yaklaştım. Dudakları dudaklarıma değdiğinde kalbim o kadar hızlı atıyordu ki anlatamam. Daha sonra yavaş yavaş dudaklarını benden ayırdı. Kısa ama hiç unutamayacağım bir şeydi bu.
"Deniz. İyi ki varsın..."
"Sende... Sende iyi ki varsın Aydın."
Hayatınızda bilmediğiniz bir şeyi sorgulamadan yaptınız mı hiç? Ben yaptım. Aydın'a sırılsıklam aşık oldum. Yetiştirme yurdunda büyüyen Deniz Peker, saray gibi bir hayatı yaşayan Aydın Talaşoğluna aşık oldum. Aşk, bir sevgiden ibaret değildi. Aşk, tarifi olmayan ve sadece yaşanınca tadılan soyut bir duygu demekti. İşte bende bu soyut duygunun kurbanıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZ AŞK
RomanceHayatta hiçbir zaman yüzü gülmeyen Deniz Peker'in yüzünü güldürecek yeni sevgilisi; etrafında onlarca kız olan ve neredeyse her gecesini barlarda geçiren Aydın Talaşoğlu'dur. Aşka asla inanmayan Deniz ve Aydın'ın aşkı ebedi mi yoksa geçici miydi? ...