Memnun Oldum

147 40 104
                                    

       "Deniz, hadi kızım." Yemek saati geleli çok olmuştu. Yetiştirme yurdunun hizmetlisi, aynı zamanda benim annem gibiydi. "Geliyorum Zehra abla." Beş yaşından beri bu yurtta kalıyorum. Şimdi ise on sekiz yaşındayım ve burada olan süremin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Bir hafta sonra üniversite sınavına gireceğim. Kazandığımda ise kendime bir ev bulup yeni bir hayat kuracağım kendime. Yurda o kadar çok alıştım ki anlatamam.  Yatağıma, Zehra ablaya, kızlara...

       Elime tabağımı aldım, boş masalardan birine oturdum. Bugün menümüzde bulgur pilavı ve cacık vardı. Bu yemeklere bayılırdım. Hatta bu yemeklerin çıkması için her gün yemekhaneye iner sorardım inanabiliyor musun? Yemeğimi yedikten sonra plastik çöpler kutusuna attım ve odama gittim. Yetiştirmem gereken ödevlerimin başına oturdum. Ne zaman dersimin başına otursam sınavın yaklaştığı geliyor aklıma. Sınavı olduktan hemen sonra biriktirdiğim bursluluk parasıyla kendime ev alacağım ya da kiralayacağım. Zor olsa da alışacağım, alışmak zorundayım. 

                                                                                                                                                                          1 Hafta Sonra

       Gözlerimi açtığımda saat 07:00 idi. Sınava son iki saat kalmış. battaniyemi üzerimden atar atmaz banyoya gittim, dişimi fırçaladım, saçımı taradım, elimi yüzümü yıkadım. Üstümü giydiğim gibi yemekhaneye indim, bir iki şey atıştırdım ve yurttan çıktım. Hava bozuktu ve tabi ki bu durum benim içimi karartıyordu sanki. Birde üstüne üstlük bilinen İstanbul trafiği var işte. Trafik bir türlü ilerlemek bilmiyordu. Ama saat benim için su gibi akıyordu. Nihayet okulun kapısına geldim, kontrollerden geçtim ve sınıfıma gitmek için koşar adımlarla merdivenlerden çıkmaya başladım. Ayağım burkuk, belimde bir erkeğin elleri, mis gibi kokan tıraş losyonu, beni benden alan o kahverengi gözleri...

       "İyi misiniz?"

       "Bırakırsan iyi olacağım!" Yok artık Deniz. Ne kadar kabasın. Belki biraz daha nazik olabilirdin. "Ben... Siz düşüyorsunuz diye." Doğruya tutmasa gerçekten düşecektim. Ama bu durumdan epey utanmıştım. "Tamam, teşekkür ederim." Olduğum yerden doğrulmuş başka bir şey demeden sınıfıma doğru yürümeye başladım. Arkamı döndüğümde peşimden geliyordu. sanki beni takip ediyor. Sınıfa girdiğimde hemen arkamdan o da girdi. Aynı sınıfta olamazdık herhalde değil mi? Aynı sınıfı bırakın, benim oturduğum sıranın önünde oturuyordu.

      "Bu arada adınızı söylemediniz. Ben Aydın. Peki ya siz?" Yüzünde hafif ama güzel bir tebessüm vardı. "Benimki de Deniz."

      "Tanıştığıma çok ama çok memnun oldum." Elini bana doğru uzattı. Elini uzatınca nedense kalbim hızlanmıştı. Neler oluyordu bana?

      "Memnun oldum." Sınıfa iki tane hoca girmiş, yoklama alıyordu. Yoklama alındıktan sonra sınav kağıtlarını dağıtmaya başladılar. Ön sıramda oturan Aydın ise sınav kağıdı yerine bana bakıp duruyordu. Aslında yakışıklı bir erkekti. Kumral saçları, kahverengi gözleri, kumral sakalı ve tişörtü altından belli olan o muhteşem kasları. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Hayatım boyunca hiç böyle olmamıştım.

      Sınav beklediğimden bir tık daha zordu sanki. Sınav kağıdımı verdikten sonra okuldan çıktım ve otobüs durağına vardım. Otobüsü beklerken karşımda lüks, siyah bir araba durmuş ve sanki içindeki kişi sanırım bana bakıyordu.

      "Ne bakıyorsun kardeşim? Ayı mı oynuyor?" Camın açılmasıyla kendimi geri çektim. "Hayır, karşımda dünyanın en güzel bayanı duruyor." Bu adamın amacı ne ya? Ne yapmaya çalışıyor? Birde en güzel bayanı diye beni etkilemeye çalışıyor. "Ne istiyorsun benden?"

      "Gideceğin yere kadar ben götürmek isterim."

      "Ne münasebet! Teşekkür ederim ama ben giderim."

      "Lütfen, izin ver de ben bırakayım." Bu çocuk benim sabrımı mı sınıyor? Anlaşıldı bu bana rahat vermeyecek. "Tamam. Ama bir şartım var. Bıraktıktan sonra beni asla rahatsız etmeyeceksin."

      "Tamamdır, anlaştık." Dudağını yukarı kıvırdı ve sen görürsün der gibi bir bakış attı. Ben daha olayı kafama sindiremeden ön kapıyı açtı ve eliyle koltuğa oturmamı işaret etti. Sanki bilmiyoruz oturmayı. Hiç beklemeden oturdum çünkü bir an önce ondan kurtulmak istiyordum.Aslında bir tarafım ondan ayrılmamamı, bırakmamamı diğer tarafım ise ne hali varsa görsün diyor. Yurda gelene kadar beni tanımakla uğraşmış, bense ona kısa kısa cümlelerle cevap vermiştim.

      "Burası." dedim. Yurdun önünde durduğunda soran gözlerle bana baktı. "Neden şaşırdın. Benim de evim burası işte. Ama ben utanmıyorum halimden."

      "Tabi ki de utanmayacaksın. Zaten utanılacak bir şeyde yok. En azından telefon numaranı verseydin." Başımı sağa ve sola salladıktan sonra arabadan iniyordum ki yurtta en gıcık olduğum kızı, Merve'yi gördüm. Arabadan indiğimde Aydın'da arkamdan indi. Merve, Aydın'ı görür görmez yanına gitti.

      "Merhaba, ben Merve. Sizde ünlü Talaşoğlu holdingin sahibi Ziya Beyin oğlu olmalısınız." Ünlü holding mi? Rezil oldun Deniz, rezil. "Evet, tanıştığıma çok memnun oldum."

      "Bende çok memnun oldum. Deniz'i nereden tanıyorsunuz?" Daha önce yaşadığım olay yine başıma geldi. Elleri yine belimde idi. Bu sefer hiçbir karşılık vermemiştim. Hatta bende onun beline sarmıştım ellerimi. Vücudu o kadar sertti ki inanamazsınız. Sonra Aydın'ın söylediği sözle şoka girmem bir olmuştu.

      "Deniz... Deniz benim kız arkadaşım."

      Hiçbir şey duymamak ve hissetmemek o kadar güzel bir duygu ki. Azda olsa dünyanın derdinden, kederinden, acısından saniye olsa kurtuluyorsun. Benim ki ise dünyanın değilde bir aşkın başlangıcı mı, yoksa bir nefretin mi?

İMKANSIZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin