İnsanların kıkırtıları doluyor kulağıma. Canım yanıyor. Hayat dolu insanların arasına bir ölü karıştı, gülüşlerini dinliyor. Ne kadar acınası, değil mi? On sekiz yaşındaki genç kız ölü bir ruh taşıyor. Yaşadığını hissetmek için aklını yitiriyor.
Ciğerlerim dumanla dolarken ve insanların kahkahaları kaplamışken etrafı, ağlıyorum. Gözlerimden yaşlar akmıyor, dudaklarım titremiyor ama ağlıyorum.
Bir kuş görüyorum, sürüsünden ayrı tek başına uçan. Dışarıdan bakıldığında ne kadar güzel görünüyor değil mi? Ne güzel süzülüyor göklerde, diye düşünüyorsunuz. Hayır, o da yalnız, tıpkı benim gibi. Uçuyor ama üzülüyor. Bana benziyor biraz.
Ben biraz ölmüşüm. Hayır, çok ölmüşüm. Az yaşamışım ama çok ölmüşüm. Kar altında tir tir titrerken, eğlenen çocukları görünce ölmüşüm. Karanlık tünelde çıkış yolunu bulmaya çalışırken elimden alınan fenerde kalmış aklım. Herkesin baktığı ama görmediği, üstüne basıp geçilen çimenlerdim ben, kırılmışım. Duyulup dinlenmeyen şarkıymışım, susmuşum, susturulmuşum. Genç yaşımda ruhumu kaybetmişim, aklımı yitirmişim. Yaşamak bana hiç iyi gelmedi. Gidecekmişim.