çürümüş o renklerin arasında kendi hikayemi arıyorum bazen, kendi rengimi bulmayı umut ediyorum. edilmeyecek yeminler ediyor, olmayacak dualara amin diyorum. kapısı dahi çalınmayacak o kalplerden sevgi dileniyorum, kendimi terk ediyorum bu muhtaçlığa. en kötüsü; kendimi muhtaç bırakıyorum o muhtaçlığa. griye boyanıyorum, parçalı bulutlu bir akşamüstü gibi. yağmur yağsa dağılacak sanki gökyüzündeki bulutlarım ama o yağmuru yağdırmıyorum, kendimi muhtaç ediyorum. bazen ise kuşanmayacak nefretleri kuşanıyorum, kana bulanıyor elim, dilim... kaybediyorum merhametimi, öldürmem gerekenleri gözlerinin içine bakarak, kaçtıkları her şeye muhtaç bırakarak öldürüyorum. sormuyorum son isteklerini, son isteklerimi sormadıkları o zamanları anımsıyorum. öfkemin rengini biliyorum, kanlarıyla resmediyorum öfkemi. hayır, intikamı arzulamıyorum, intikamın rengini dahi bilmiyorum. biliyorum ki, dün sırtıma sapladıkları bıçak bir gün onların boğazını kesiyor, nefessiz bırakıyor, kan kustuyor. kimileri ilahi adalet diyor buna, kimileri karma. ben ise bir gün herkes yaşattığını yaşayacak diyorum misliyle, ya burada ya da tanrı’nın huzurunda. bir gün benim canımı acıtan o yaralar, onların ölümü olacak ve ben o gün tek bir renge boyanacağım; maviye. umudun, huzurun mavisine.