"Tızerelheğun..."
Genç kızın gözleri dolu doluydu. Elindeki telefonu montunun cebine iliştirip iş arkadaşlarının yanına doğru adımlarını attı. Onları bekletmek hiç hoşuna gitmezdi. İşini en iyi şekilde yapmaya çabalar, arkadaşlarına saygısını eksik etmeyerek sevgi dolu yaklaşırdı. Elbette olması gerektiği gibi seçiciydi. Anlayışlı ve saygılı oluşu bu özelliğini karşı tarafa geçirirdi.
Her zamanki gibi her kim olursa olsun insanların karşısına çıkmadan önce özenle yaptığı alışkanlığı olarak üzerini düzeltti. İnce parmaklarını yanağından yol çizerek saç tellerini örten şalının öte tarafına babasının öpmekte doyamadığı kestanelerini sakladı. Gözlerini kırpıştırıp arkadaşlarının varlığını düşünerek yüzüne içten bir gülümseme yerleştirdi. Derin nefes alıp verdikten sonra arkadaşlarının yanına gitmişti.
Güven kokan adımlarını atarken omuzları dikti. Gözlerini bir yere tutsak etmeden ilerlemişti. Tutsak olmayı sevmezdi. Bu sözcük hoşuna gitmezdi. Esir kalmak... Herkes özgürce, kimsenin dayatmasına maruz kalmadan yaşamalıydı. Büyüklerinden bunu öğrenmişti. Tanık olmasa da anlatılanları can kulağıyla dinlemişti. Geçmişini bilmek onun da hakkıydı. Elbette onun üzerine düşen görevler vardı. Nesilden nesile yaşatılması...
Genç kız, büyük masanın etrafını saran arkadaşlarının bakışlarına hafif tebessüm edip uzun boylu, kıvırcık sarı saçlı arkadaşının yanındaki yerine oturdu.
"Bir şey kaçırmadım umarım. Ne yaptınız?"
Düzgün konuştuğu Türkçesiyle sesini sakin tutmaya çabaladı. Ellerini masada birleştirdiği sırada konuşkan iş arkadaşı Caner'in sesiyle başını o tarafa doğru çevirmişti.
"Topladığımız bilgilerin üzerinden geçtik. Bildiğin şeyler, bir şey kaçırmadın." deyip gülümsemesini büyüten genç adama memnun bir hâlde başını sallamıştı.
"İşimiz bitti de geçiyor. Ben çıkıyorum."
Ortamın hoş havasına uyumlu sözlerinin ardından ceketini sandalyeden alıp üzerine geçirmişti. Arkadaşlarına güvenle bağlı olup güvenilirliği ile dikkat çeken genç adam, Caner'e göre oldukça soğuktu. Gizli yanı insana kendini daha çok merak ettirse de o, kendi içini açmayı sevmezdi. Bir sıkıntısı olsa söylemezdi. Kendini geri çekmekten ziyade sıkıntısının onların yüzlerinde dahi hüzün belirtisi oluşmasını istemezdi. Paylaşmayı severdi. Fakat hüznü paylaşmayı hiç sevmezdi.
Hafif sarıya bakan saçının dağınıklığından habersiz arkadaşlarına göz gezdirdi. Bu hareketini vedalaşmanın bir parçası sayıp kısa zamanda sarılmaya karşılık getirmişti. Gözlerini yarım saniye daha oyaladığı nur yüzünden çekip yanındaki arkadaşına dek normal bakışını sürdürdü.
"Birlikte çıkalım, Emir."
Genç adam yüzünü güldüren arkadaşını başıyla onayladı. Caner ceketini eline alıp hafif silkeledikten sonra keyifle konuştu.
"Sonunda kavuştuk..."
Konuşması ortamı daha çok yumuşatmıştı. Gazete işinde şevkle çalışan arkadaşlarından kimi içtenlikle gülümserken kimi keyifle gülmüştü. Muhabir arkadaşlarını memnun etmenin sevincini içten içe yaşadı. Gülümsemesini büyüterek kendinden birkaç santim uzunluğundaki arkadaşıyla kapıya doğru ilerledi.
Gür bir sesin odayı doldurması üzerine iki genç adamın ayakları sabitlenmişti. Bekledikleri gibi iri cüsseli adam kapıda belirmişti. Odadaki bütün bakışlar kapının yanındaki kaşları çatık adama yöneldi. Tedirgin bakışlar kapı eşiğine kilitlense de çatık kaşların altındaki gözler, saygıda kusur etmeyen genç kıza odaklıydı.
"Sinefin DAXE!"
Tızerelheğun→Görüşürüz |Çerkesçe|
Selamün Aleyküm Kardeşlerim.
Yeni bir kurguyla karşınızdayım.
Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim.
Kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun 🌷