İnsanlar doğduğu ilk günden itibaren yara izleri ile büyürlermiş.
Onları yıpratan, üzen, korkutan, sevindiren her bir olayın dikeni tenlerine kazınır, yıllar sonra açığa çıkması beklenirmiş.
Yarayı açan da, kapatan da aşkın ta kendisiymiş.
___
Eskiden bir yabancı dediğim insanı şu an kendi canımdan fazla sevebiliyor olmam, gözlerine baktıkça onu anlıyor olmam, elini tuttukça kendime daha çok yakın hissetmem bana çok farklı gelen bir duyguydu.
Onun hissettiklerini bizzat hissediyordum, yaşadıklarını bizzat görüyordum. Eskiden dört bir yanım çevreli olan bu sahnede, duvarları kıran ve beni kurtaran kişiydi. Aynı şekilde, yalnız kalan ve yalnızlığı acıya dönüştüren bu çocuğun elinden tutup onu çeken kişi de bendim. Eksik kalan yanlarımızı tamamlamıştık ve bir bütün olmuştuk.
O benim iyi günlerimdi. Mutlu olduğum, içimde kıpırtıların oluştuğu mutlu günlerim. Karanlıktan aydınlığa çıkmamı sağlayan bir ışıktı. Bana, "Işıksız kalma, ışık ol." diyen tek kişiydi. Birbirimizin gözlerine bakmamız, sanat eseri gibiydi. İçimizde kopan zorlu savaşları paylaşarak, rahatlamamızı anlatan bir öykü gibiydi.
Ne çiçekçi adam ve genç kızın hüzünlü öyküsü, ne de Romeo ve Juliet'in yarım kalan aşkıydı... Kendi sahnemizin, kendi kalplerimizin başrolüydük. Gerçek rollerimizi geç keşfeden ama âşık olan iki genç insandık. Hayat bilgimiz yoktu, yaşam şartları zordu... Ama biz bizeydik. Bu yeterliydi..
Tek bir dokunuşu bile tenimi yakarken, dudaklarının aniden benimkilerin üstüne kapanması ve öylece birbirimizi öpmemiz bedenimin kontrolünü alaşağı etmişti.
Öte yandan zihnimin bir kesiminde durmaksızın aklıma gelen gerçekler, ilk öpücüğüm olan ve çok değerli olan bu anı resmen hiçe saymıştı. Ondan ayrılmak zorunda kalacağım korkusu yüzünden, dudaklarını dudaklarıma bastırdığında sanki ilk ve son kez öpüşüyormuşuz gibi hissetmiştim. Dünyanın en berbat hissiydi...
Onunla geçirdiğim hiçbir anımın, ilk ve son olmasını istemiyordum. İlk ve sonsuz olmasını istiyordum.
Aylar öncesinde hayattan nefret ederken, bir parçam kopmuş gibi hissederken; onun gelmesi, kayıp parçamı kendisiyle bütünlemesi ve hayatı bana sevdirmesi yaşamaya olan inancımı her geçen gün arttırmıştı.
Her insanın hayatında Taehyun gibi biri olmalıydı. Yürekten sevebileceği, kendi canından çok önemseyebileceği biri. Çünkü bu hayata yalnız kalmak için gelmemiştik.
Esen rüzgârla saçlarım hafifçe geriye savruluyordu. Biraz da burnum üşümüş sayılırdı. Ancak hem manzara, hem yıldızlar bugün daha parlak gibiydi. Bu manzaranın tadını daha çıkaramamıştım.
Taehyun'a söylemem gereken bir şey vardı. Amcanın durumdan haberdar olduğunu, mekâna gidip ona bu durumu kimseye söylememesi için yalvarmam gerektiğini söylemeliydim. Ancak şu an o kadar güzel gülümsüyordu ki... Gidip söylemeye dilim varmazdı.
Bu anın tadını kaçırmak istemiyordum.
Bir yandan da mecburdum.
"Şey," diye mırıldandım. Gerçekten ama gerçekten şu anı bozmak istemiyorum. "Arkadaşının telefon numarası ne? Hatırlıyor musun?"
Arkadaşından önce eskiden kaldığı hastaneye gidip bir şeyleri öğrenmem gerekiyordu belki... Ancak oraya gitmem daha riskli de olabilirdi. Her ne olursa olsun Taehyun'un benimle birlikte kalması için risk almaya hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAL ROLE ▪︎ Kang Taehyun ✔
Fanfiction-tamamlandı- Gerçek sandığı her şeyin sahte olduğu, baştan beri aldatmacalarla dolu olan ahşap bir sahne gibiydi Taehyun'un kafatası... Neyin doğru olduğunu bilemediği amansız bir rüyanın içinde aylarca halüsinasyon gören ve bu sahneden kanatlanarak...