Ahşap sahnenin içindeki değerli dakikalara, keşfetmesi gereken rolü ve zihnine meydan okurcasına gelişen olaylara dur diyemedi.
Sanki yıllardır onunla olan, fakat aslında olmayan bir yabancıyı sevmek çok ağırdı.
Çünkü gerçek rolü yoktu ve o bir yabancıydı. Ama sevmişti, hem de tüm kalbiyle...
___
Elimdeki battaniyeyi Taehyun'un omuzlarına doğru sererken gözlerim sürekli onun narin suratına kayıyordu. Sanki kanatsız bir melekti, kanadı yoktu ama ruhu ve cesaretiyle uçup gidecekti. Tanıdığım en eşsiz insan oydu. Söyledikleri, yaptıkları ve kalbi en eşsiz kişi oydu.
Annem bir keresinde, "Hayatta herkes sen ve ben gibi değil." demişti. Cidden haklıydı. Hayattaki herkes bizim gibi değildi, özellikle de o. Kendi kurallarını yazıp çizen, yaşadığı tüm hüzne karşı meydan okumuş biriydi. Belki pes etmek istemişti ama şu an buradaydı ve uyuyordu. Pes etmemişti. Bu da onu, benim için çok eşsiz kılıyordu.
Parmaklarım Taehyun'un saçlarının arasına dolaştı ve şefkatle saçlarını okşamaya başladım. Yaşadığı onca şeye rağmen, böyle güzel gülebilmesi bir mucizeydi. Kang Taehyun mucizenin ta kendisiydi.
Mutfaktan gelen telefon sesiyle onu uyandırmamak için büyük gayret gösterip seri adımlarla sese ilerledim. Telefonumu elime aldığımda amcadan mesaj geldiğini görmüştüm. İki gündür Taehyun ile beraberdim ve yokluğumun farkedilmesi uzun sürmemişti. Ayrıca yokluğumun sadece para yüzünden farkedilmesi kadar iğrenç bir şey yoktu.
Amca: Bu ayın borcunu hâlâ ödemedin küçük hanım.
Sıkıntıyla ekrana bakmaya devam ettim. Diyecek hiçbir şeyimin olmaması çok can sıkıcıydı. Bu borç batağından tez zamanda kurtulmak istiyordum ama senelerdir aynı seyirdeydik. Değişen bir şey yoktu. Ve ben öderken çok zorlanıyordum.
Hayeon: En kısa zamanda ödeyeceğim dedim.
Mesajı bir cesaret ile göndermiştim fakat pişman olmuştum. Görüldü bile atmamak belki de en iyisiydi.
"Ya," arkamdan gelen ses ile telaşla o tarafa dönmüştüm. Taehyun mutfak kapısının orda uykulu bir şekilde dikiliyordu. "Burada ne yapıyorsun?"
Gülümsemeye çalışarak telefonu gösterdim, "Bir arkadaşımla konuşuyordum."
O da benim gibi gülümsemeye çalışarak, "Hangi arkadaşın?" diye sormuştu.
Bu sorusu karşısında ne diyeceğimi bilemez bir hâlde onun yanından geçereken mutfaktan çıktım. Hâlâ cevap vermediğimi anlayınca mızmızlanır bir şekilde, "Arkadaşın kim?" diye sorusunu yeniledi.
Tebessüm edip arkama döndüm, "Okul arkadaşım. Yarın okula gelecek miyim diye soruyor."
Verdiğim cevapla biraz daha tatmin olan Taehyun, dudağını büzdü ve kanepeye geri uzandı. Ben ise onun yanındaki kanepeye oturup muzipçe sırıtıyordum. Taehyun esnerken, "Seni okula bırakayım." dedi.
Başım hızla olumsuz anlamda salladım ve, "Gerek yok, yürüyerek gidebilirim. Ayrıca artık eve de gitsem iyi olacak." dedim.
Bir süre aramızda sessizlik oluşmuştu. Bu sessizlik neden bu kadar gerilmeme neden olmuştu, anlayamıyordum. Sanki hem gerilmeme, hem de üzülmeme neden oluyordu. Çünkü Taehyun, güvenebileceğim tek kişi sayılırdı. Onu bırakmak ya da iletişimi koparmak istemiyordum.
Çantamı alıp ayağa kalktığımda Taehyun şaşkınca ayaklanmıştı. "Nereye?" Gideceğimi anlamıştı ama yine de soruyordu. Bazen kafamızda kurguladıklarımıza inanmak istemeyiz, işte tam da bu noktada sorular zihnimizi ele geçirir. Yanılıp, yanılmadığımızı anlamak için soru sorar ve teyit ederiz. En saçma yerlerde, cevabını bildiğimiz soruları sorar, kendimizi tatmin ederiz. Sadece kafamızdan kurguladığımızdan ibaret olmasın diye...
"Eve gitmeliyim," dedim hızla. "Kang Taehyun... Sen gerçekten tanıdığım en özel, en eşsiz insanlardan birisin ve bana yaşattığın bu harika iki gün için sana minnettarım. Ama ilgilenmem gereken bir evim, gitmem gereken bir okul ve çalışmam gereken bir işim var."
Gergince bana bakarken yüzündeki hüznü anlamamak elde değildi. İçimiz cız etmesine aldırış etmedim ve ona masumca bakmaya devam ettim. Gözlerimin tam içine bakıyordu. Gülümseyerek başını salladı, "Ama bana söz ver Hayeon."
Ona biraz yaklaşıp, "Ne sözü?" diye sordum.
Omuz silkti, "Sürekli ama sürekli buluşacağız. Çünkü, yanımda olan tek kişi sensin. Ve sana her şeyden çok ihtiyacım var. Beni anlayabilen, bana destek olan, beni mutlu eden, beni kurtaran, bana kim olduğumu hatırlatan kişi sensin."
Taehyun'un söyledikleri kalbimde tomurcuklanan birer çiçek gibiydi. Söylediği her kelime, o çiçekleri biraz daha, biraz daha açmıştı ve şu an kalbimde Taehyun'un çiçekleri vardı. Solmasınlar diye canımı dâhi verebileceğim bir çiçek bahçesi oluşturmuştu bu mucizevi adam.
Parıldayan gözlerimle ona bakıyordum. Sanki istediğim her şeye kavuşmuştum. İstediğim her şey, oydu. Bu hayatı yakıp kavuracak olan kişi oydu, kalbimde açtığı çiçek bahçesini büyütecek olan oydu, artık yalnız olmadığımın kanıtı oydu. Kang Taehyun, benim onu, onun beni kurtardığı mucizenin ta kendisiydi.
"Söz," diye mırıldandım. "Söz veriyorum, artık birlikteyiz. Artık yalnız kalmayacağız. Birbirimizin her şeyi olacağız."
Kalbimin deli gibi çarpmasını umursamadan, ince ve güçsüz kollarımı onun beline doladım ardından başımı huzurla omzuna yasladım. Bizim yaralarımız çok farklıydı, onunki dikilmeden üstüne yara bandı yapıştırılmış, sözde avutulan ama içi göremediğimiz kadar derin olan bir yaraydı. Benimkisi ise, hiçbir müdahale yapılmadan, sadece susmam için dikilen ama acısını her dakika hissettiğim bir yaraydı. Benimki dikili, onunki değildi. Ama sonuç olarak her ikimiz de yaralıydık. Ve bizi dışlayan herkese inat kendi yaralarımızı kendimiz iyileştirecektik. Ben Kang Taehyun'a güveniyorum...
___
Fiziksel olarak iyi durumdayım. Peki ya içim? Kimseye bahsedemediğim içime ne olacak? İçimin sürekli yanan ateşle kavrulması ne olacak?
Cevap basit, söndüren kişiyi bulana kadar yanmaya devam edecek. Belki de öyle biri yok ve sonsuza kadar yanacağım.
Biliyorum güzel sözlerim içinde yanan ateşi söndürmez ama kötü sözlerin körüklemesinden iyidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAL ROLE ▪︎ Kang Taehyun ✔
Fanfic-tamamlandı- Gerçek sandığı her şeyin sahte olduğu, baştan beri aldatmacalarla dolu olan ahşap bir sahne gibiydi Taehyun'un kafatası... Neyin doğru olduğunu bilemediği amansız bir rüyanın içinde aylarca halüsinasyon gören ve bu sahneden kanatlanarak...