Kılıç önüne atlayan çiçekçi adam çok kan kaybetmiş.
Genç kızın göz yaşları ise, onu hayata tutundurmak için yeterli olmuş.
___
Panjurları hızla açıp, odanın aydınlanmasını sağladığımda Taehyun da uyanmıştı. Gözlerini kısıp hafifçe esnedi. Onun bu yeni uyanmış hâli yüzüme sersem bir gülümseme bırakırken, o ise onu izlediğimi fark etmiş olacak ki yastığı bana doğru fırlattı.
Sesli bir kahkaha patlatıp yastığı havada tuttuğumda, "Ne gülüyorsun?" demişti. Ancak o da sırıtışına engel olamıyordu. Sabahımızın bu kadar neşeli başlaması hiç normal değildi. Genellikle hayatın üzerimize bıraktığı yorgunlukla, uyanmak saat kaç olursa olsun hep üzücü olmuştur. Beş dakika daha diyerek uyuduğumuz o fazladan bir saat ve daha fazlası....
"Kahvaltı için dışarıdan birkaç bir şey aldım." dedim yastığı eski yerine koyarken. "Ben okula gideceğim, sen atıştırırsın."
Başını olumlu anlamda salladı, "Okula bırakmamı ister misin?"
Gülerek ona döndüm ve elimi hayır anlamında salladım.
Taehyun, ayaklanıp benimle kapıya eşlik ettiğinde içimden derin bir nefes tutup parmak uçlarıma kalktım. Ardından Taehyun'un sol yanağına küçük bir öpücük bıraktım.
"Ben gidiyorum!" dedim aceleyle. Yanaklarıma hücum eden sıcaklık yüzünden zar zor nefes alırken, az önce cesaretlenip onu öptüğüm gerçeği kalbimin düzensiz atması için yeterli bir sebepti. Kapıyı sertçe çarpıp evden koşar adımlarla uzaklaştım.
Adımlarımı hızla sürdürmeme rağmen yanağıma inen sıcaklık ve kalbimin deli gibi atması birkaç dakika önce tutmaya başladığım nefesi hızla bırakıp, terlememe neden olmuştu. Yürek yemiş olmalıydım...
___
Okul çıkışı yarı zamanlı işime doğru ilerlerken, Taehyun'u evde tek başıma bıraktığım gerçeği aklıma gelmişti. Telaşla telefonuma sarıldığımda, Taehyun'un benimle iletişim kurabilmesi için ona aldığım hattı aradım.
Uzun bir süre okul bahçenin ortasında volta atarak Taehyun'un armayı cevaplamasını bekledim. Ancak ne meşgule atmıştı, ne de aramayı açmıştı.
Bıkkınca nefesimi verdim. İçimde bir yerlerde deli gibi telaşlanan o küçük hissi bastırmaya çalışsam da aklıma gelen tonlarca felaket senaryosu yüzünden rahatlayamıyordum. Sürekli Taehyun'un hâlâ akli dengesinin yerinde olmadığı, kendine zarar verebileceği gerçeği aklıma geliyordu.
Onu bu kadar geç bulmuşken, tekrar kaybetmek istemiyordum...
Bazen onun normal bir insan olduğunu düşünmeye çalışsam da, aklıma köprünün oradaki bitik ve güçsüz genç adam geliyordu. Ailesi ölmüş olmasına rağmen hâlâ onlarla -kendince- iletişim kurmaya çalıştığı ve gördüğü halüsinasyonlar onun normal bir insan olmadığını açıkça gösteriyordu. Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım Taehyun'un normal bir insan olduğunu kabullenemiyordum.
Tedirgince telefonumu cebime sokuşturdum ve adımlarımı yarı zamanlı işim yerine evime yönlendirdim. Onca yolu nasıl geldiğimi bilmiyordum fakat o kadar hızlı koşmuş olmalıyım ki apartmanın önüne geldiğimde, ciğerlerim sanki göğüs kafesimi patlatacakmış gibi şişip iniyordu. Koşmak gözlerim karartmıştı, nefesimi asla düzene sokamayacakmış gibi bir hâldeydim.
Apartmanın içine girip evin kapısını sertçe yumruklamaya başladığımda, içimdeki huysuz çocuk bir türlü sakinleşemiyordu. Koşarken kafamda kurduğum tonlarca senaryo yüzünden kapıyı daha sert çalmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAL ROLE ▪︎ Kang Taehyun ✔
Fanfic-tamamlandı- Gerçek sandığı her şeyin sahte olduğu, baştan beri aldatmacalarla dolu olan ahşap bir sahne gibiydi Taehyun'un kafatası... Neyin doğru olduğunu bilemediği amansız bir rüyanın içinde aylarca halüsinasyon gören ve bu sahneden kanatlanarak...