8: birthday

842 160 57
                                    

Kendinden asla vazgeçme,

Çünkü kendimiz olmaktan vazgeçmediğimiz sürece daha güçlüyüz.

___

Kırmızı bir kahve kupası... Üstünde el ele tutuşan iki insan var. Biri uzun, öbürü kısa. Ortalarında kalp var, ikisinin de saçları bellerine kadar uzanıyor. Sonra kupayı biraz daha çevirdiğimizde üstünde yazan şey, kalbimi ağrıtıyor. Böyle, sanki nefes alamıyormuşum, orayı biri sıkı sıkı tutuyormuş da o yüzden ağrıyormuş gibi bir his. Sanki normalden daha yavaş atıyormuş gibi...

O iki insan annem ve bendik. Yazan yazı da, 'anneler günün kutlu olsun annecim.' Kupaya dolu dolu gözlerle baktım. Bir kez daha... Aylardır rafın bir köşesinde dururdu. Arada sırada farklı kupaları almak için rafa uzandığımda ona kısa bir bakış atardım.

Tebessüm edip kupayı tezgaha koydum. Ardından da kahveleri hazırladım. Burası benim küçük evimdi. Küçük ama aynı sıcaklıktaki...

Tepsinin üzerine koyduğum iki kahve kupasını da alıp Taehyun'un oturduğu koltuğa ilerledim. Gülümseyerek uzattığım kupayı aldı ve sıcak olup olmamasını umursamadan yudumladı. Ve yudumlamasıyla acıyla yüzünü buruşturdu. "Çok sıcak," diye mırıldandığında hafifçe kıkırdadım.

Kırmızı kupayı o almıştı. Sade beyazı da ben. Karşısına oturup sesimi dahi çıkarmadan yavaşça kahvemi yudumluyordum, onu izliyordum. Küçük bir çocuk gibi dikkatlice içiyordu kahvesini, bazen parmakları yanınca tepsiye geri bırakıyordu. Ve evi inceliyordu.

Belki de daha önce hiç bu kadar küçük bir ev görmemişti. Çünkü onun devasa bahçeli evine göre benim evim, odasıyla eş büyüklükte sayılırdı.

"Kutu gibi, " dedi gözlerini bana çevirdiğinde, "Yani büyük değil, kutu gibi... Bir yandan samimi bir ev, benimki gibi büyük ve gösterişli değil. Zaten gösteriş çok da önemli değil. Fakat burası, aradığım ortam gibi, sessiz, samimi, sıcacık."

Gülümseyip, "Burayı ben de seviyorum, sessiz, samimi, sıcacık." dedim onu taklit ederek.

O da benim gibi gülümseyip kupayı işaret etti kaşlarıyla, "Bu da sıcacık."

Duvardaki resimlerin hepsini annem çizmişti. Resim çizmeye, boyamaya tutkulu biriydi. Hiç şansı olmamıştı maalesef, tüm bu güzel eserlerini göstermeye. Ben de ondan özenirdim... Kupaları boyardım, ikimizi çizerdim ama fazla acemice. Bir çöp adam çizebilecek kadar yetenekliydim sadece.

"Bu evin," dedi Taehyun pencereye bakarak, "Hiç manzarası yok apartmanlar dışında. Ama duvardaki tüm bu resimler evi canlandırıyor, bir manzaradan daha fazlasını katıyor beyaz duvarlara. Benim odamı renklendirmeme izin yok mesela, sadece camın belli bir kısmından gözüken nehri izlemekle meşgulüm. Tek manzaram o, şu an ise tek manzaram sen ve bana bir manzaradan daha fazlasını katan bu resimler."

Sessizce gözlerinin içine baktım. Daha öncesinde manzarayı bir insanla bağdaştırabilen biriyle tanışmamıştım. Ya da bunları söyleyebilmek için kalbi bu denli saf çarpan birini...

Konuyu değiştirmek adına yutkundum ve öksürürmüş gibi yaptım, "Bence senin manzaran da güzel..."

Başını olumsuz anlamda salladı ve aklına bir şey gelmişçesine kaşlarını çattı, "O tımarhaneyi görsen böyle demezdin. Neyse ki şu an buradayım ve mutluyum."

Dediği şeyle ben de kaşlarımı çattım. Bozuntuya vermemeye çalışarak, "Tımarhane mi? Yani akıl hastanesinden bahsediyoruz..." dedim.

Gülüp bana döndü, "Aynen, tedavi olmak için beni oraya yatırdılar. Ama tek yaptıkları şey uyuşturucu iğneyi saplayıp, bayıltmak oldu. İnsan huzursuz olduğu bir yerde tedavi olamaz zaten. Orası benim için bir hastaneden daha çok, tımarhaneydi. Kapana sıkıştığım bir tımarhane. Ben de sıkıştığım o yerden kurtuldum, kaçtım... Ve hayat beni buraya, senin yanına kadar sürükledi."

REAL ROLE ▪︎ Kang Taehyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin