Ufak bir yalanın doğurabileceği sonuçları hiç göz önünde bulundurdun mu? Ya da senin ufak diyerek kendini kandırdığın o yalanın, ne kadar zarar verebileceğini düşündün mü?
Bu hayata kendimiz olarak geliyorsak, neden başkalarının hayatı, yaşam tarzı ve kişiliği bizi bu kadar alakadar ediyor?
Biz insanlar ne zaman her şeye karışma huyumuzdan vazgeçeceğiz?
___
Ben denizin kıyısındaki bir çakıl taşı gibiyim. Her an dalgalarla, serin sulara da kapılabilirim, hiç bir şekilde su yüzü görmeden güneş ışınlarıyla kavruladabilirim.
Her iki seçenekte de varlığımdan habersiz olacak insanlar. Azgın sularda dibi boylarken de, sıcacık ışınlarla yanarken de bir çakıl taşı olarak kalacağım. İnsanların belki ayağına batan, belki balıkların arasında yosunlaşmayı bekleyen bir çakıl taşı gibi...
Bir insan olarak yaşasam da pek bir fark olmayacak. Yaşasam da görünmezim, yaşamasam da. Bir önemim yok. Bana önemli olduğumu hissettirecek kimse yok. Aksine, bana çöp muamelesi yapan, beni dışlayan ve kötü düşünceleriyle zehirleyen insanlar var.
O yüzden demir tırabzanların gerisine, azgın sulara kendimi bırakmaktan asla çekinmedim. Çünkü bir çakıl taşı gibiydim. Suya da karışsam görünmezdim, yaşamın ortasında da görünmezdim. Değersizin tekiydim.
Bazen insanlarla aynı sokaktan geçen, aynı mekanda yemek yiyen ya da aynı okulda eğitim gören değersiz, milyarlarca kişiden biriyim.
Ölsem ikinci gün yasım tutulmazdı. Ya da kendime zarar versem, şifa dilemeye gelinmezdi. Çünkü, bir kesim önemliyken bir kesim önemsizdi. Ve ben önemsiz tarafındaydım. İnsanların hakkımda atıp tuttuğu iftiralar altında boğuşan, annemin olmayan canına bile küfredilebilen değersiz biriydim.
Gayrimeşru bir çocuktum. Annemi tek gecelik yaşadığı korunmasız ilişkisi yüzünden meydana gelen ve kürtaj yaptırmaya kıyamadığı bebeğiydim. Bu yüzden babamı tanımıyordum. Bana benliği katan bir babam vardı ama yoktu... Yıllar boyunca, dönüp dolaşıp bu tek gecelik ilişkiye, tecavüz denildi, fahişelik denildi, denil de denildi. İnsanların bir başkasını düşünmeden uydurduğu acınası tabirler ve yalanlar, annemin kanayan yarasını deştikçe deşti. Asla bana iyi bir hayat sunamadığı düşüncesine kapılıp gitti. Benim için kendi canından bile vazgeçti. Ama insanlar, o öldükten sonra bile yalanlarına, iftiralarına devam etti.
Parasızlıktan küçük kızına bakamadı intihar etti denildi, çocuğun babası onu kabul etmediği için canına kıydı denildi, iyi ki ölmüş o bir fahişeydi de denildi. Ölen bir candı anneminki... Nasıl böyle konuşulabilirdi? Artık bu dünyaya asla gelemeyecek bir insan ruhu, canı ölmüştü, yok olmuştu. Hala arkasından nasıl iftira atılabilirdi. İğrenç, kirli ve pis...
Yarını düşünmeden ağızdan dökülen her bir kelime, her bir iğrenç cümle biraz daha, biraz daha derken annemi yok etti. Annem intihar etmemişti, öldürülmüştü. İnsanların savurduğu tabirler altında ezilmişti. Tek bir katili yoktu, onlarca katili vardı annemin.
Annem ölünce sıra bana geldi... Çevremdeki tüm insanların, arkadaşlarım dediğim kişilerin baskısını hissetmeye başladım. Yavaş yavaş yüzüme sürekli gayrimeşru bir çocuk olduğum, annesi tarafından terk edilmiş bir çocuk olduğum ve babası olmayan bir çocuk olduğum vurulmuştu. Kendi okulumda bir çöp muamelesi görmüş, sıramın üstüne 'annen bir fahişeydi, sen de onun gibi olacaksın.' yazılmış hatta sıçtıkları tuvaletleri bile bana temizletmişlerdi. Derslerim iyi falan değildi, test kitabı alacak ya da diğerleri gibi özel öğretmen tutacak param yoktu. Aksine, annemin ölürken bıraktığı tefeci borcunu ödemek için yırtınan biriydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAL ROLE ▪︎ Kang Taehyun ✔
Fanfiction-tamamlandı- Gerçek sandığı her şeyin sahte olduğu, baştan beri aldatmacalarla dolu olan ahşap bir sahne gibiydi Taehyun'un kafatası... Neyin doğru olduğunu bilemediği amansız bir rüyanın içinde aylarca halüsinasyon gören ve bu sahneden kanatlanarak...