Ne yaparsam yapayım geçmiyordu. Gözlerimi ne zaman kapatsam bir başka birine değdirdiği dudakları geliyordu gözlerimin önüne.
Onun gözlerinin değdiği her yerde olmak isterdim. Onun ellerinin dokunduğu her şey olmak.. Çok severdim, hem de çok. Bunu haketmiyordum.
Ama şimdi başka birini görmek canımı yakıyordu. Kendini uzaklaştırmasının en kötüsü olduğunu düşünürken oldukça yanıldığımı fark etmiştim.
Ve bununla nasıl başedeceğimi bilmiyordum.
Bir çocuk gibi ona küsmek istiyordum. Kırgın kırgın bakmak istiyordum. Ama en çok bana geri dönsün istiyordum. Bunun için gururumu ezmek sorun değildi.
Bizim hikayemizde ben aşıktım o, gururdu.
"Hey Barbie." diye arkamdan gelen yüksek sesi duyduğumda ıslak gözlerimi kuruladım ve bulunduğum ağaç tepesinden aşağıya, arkama baktım. Sezar botanik bahçenin giriş merdivenlerinde duruyordu.
"Hey." dedim güçsüz bir sesle.
"Ne yapıyorsun orda?" diye sordu.
"Dinleniyordum." dedim yalan söyleyerek. Ona arkamı dönüp hızlıca tekrar gözlerimi kuruladım ve burnumu çektim. Sonra daha iyi göründüğümü umarak ağaçtan inmeye başladım.
Aşağı indiğimde Sezar da bulunduğum ağacın altına gelmişti ve karşımda durdu. Neşeli ifadesi yüzüme baktığında biraz duruldu sanki ama anlayamadım. "Vay be," dedi üzerime eğilerek. "Her zaman diyorum ki daha çirkin olamazsın ama ağlayınca çok daha çirkin olmuşsun."
Kaşlarımı çattım ve onu göğsünden ittirdim. "Çirkinsem, suratıma bakma. Sürekli dibimde biten sensin, sanki zorla baktırıyorum." dedim sinirle. Yanından geçip gittim sert olduğunu düşündüğüm adımlarla. Beni deli ediyordu be.
"Yemek saati belirlidir. Hepimiz aynı yerde, vaktinde yeriz. Onu haber vermek için gelmiştim." dedi peşimden gelirken. Yanıma geldiğinde ona bakmasam da bana baktığını hissedebiliyorum.
"İyi." dedim umursamazca. "Burda olduğumu nerden biliyordun?"
Biraz duraksadı. "Odanda değildin, burda olabileceğini tahmin ettim." dedi sonra.
Kaşlarımı çayıp ona ters ters baktım ama bir şey demedim. Önüme dönüp yemekhaneye doğru ilerledim fakat sonra vazgeçerek kapıda durdum.
"O gün ne oldu?" diye sordum hemen yanımda duran bedenine dönerek. "Bayıldım ve sen bunu Çe.. Patrona nasıl açıkladım?"
"Kurallarının sikimde olmadığını söyledim." dedi sırıtarak. Sonra beklemediğim anda boşluğumdan faydalanarak saçlarımı karıştırdı. "Çok fazla takılma. Sonuçta hala, yani henüz hayattasın. Buna şükret." dedikten sonra beni arkasında bırakarak yemekhaneye girdi.
Arkasından bakmayı kesip ben de çift taraflı kapıyı iterek girdim. Yemekhane, 7 kişi için fazla büyüktü. Bu yüzden herkes farklı köşelere dağılmış gibiydi. Alice ve Şapkacı en arkada yan yana oturuyorlar ve gülüşerek yemeklerini yiyorlardı. Onlardan biraz uzakta Freddy elinde bir bıçakla portakal soyuyordu ve Çet ve Judith en köşede yemekhaneye en uzak yerde karşılıklı oturmuşlardı. Judith in sırtını görebilsem de Çet tamamen yemekhaneye dönüktü.
Yanındaki kadın Judith miydi yani?
Ne önemi vardı ki kim olduğunun. Kim olursa olsun başka biriydi işte.
Bakışlarımdaki kırgınlığı gizleyemediğim için onlara bakmamaya çalışarak açık büfeden yemek alan Sezarın yanına yürüdüm.
O, kendi tabağına büyük bir rosto ve kırmızı ağırlıklı bir salata almıştı. Tatlı kısmında sanki hangisi olacağına karlar vermiyormuş gibi düşünüp duruyordu. En son bir trileçe alıp üzerine çikolatalı puding döktü.
"Değişik bir damak zevkin varmış." dedim tabağını göstererek.
Tabağına bakıp sırttı. "Tatlıya hayır diyemiyorum." dedi.
Ona gülüp yemeklere bakmaya başladım. Değişik biriydi Sezar. Çok sinir bızucuydu ama samimiydi. Bu yüzden iki dakika sonra tüm söylediklerini unutuyor ve yine onunla beraber gülümseyebiliyordum.
Tabağıma makarna ve köfte aldım biraz, ardından arkamı dönüp nereye oturmam gerektiğini biraz düşündüm ama eliyle beni çağıran Sezarı görünce hafifçe gülümseyerek yanına gittim ve oturdum.
Cam kenarındaydık. Çet'in masasına neredeyse en uzak masa bizimdi. Kafamı kaldırıp istemsizce bir kez daha onlara baktığımda mesafeye rağmen Çetle göz göze geldiğimizi hissettim. Uslanmaz kalbim atışlarını her şeye rağmen hızlandırmıştı.
Bana bakıyor olması bile benim için yeterliyken, neden başkalarına bakma ihtiyacı duyuyordu ki? Ben vardım, onu benden daha fazla sevebilecek kimse yoktu.
"Antrenman yapmalısın." dediğinde Sezar bakışlarımı Çetinalpten küskün bir çocuk gibi çekmiş ve ona bakmıştım.
"Ne açıdan?" dedim ilgisizce. Çatalımı elime alıp oyalanmak adına köftelerimi ufacık parçalara bölmeye başlamıştım. Üzerimde hala bakışların baskısını hissediyordum. Ne diye bakıyordu ki? Kız arkadaşı önünde oturuyordu sonuçta.
Domuz.
"Tırmandığın için kolların güçlü fakat bacak kasların çok zayıf. Aynı şekilde bedenin de. Kendini buraya alıştırmalısın." dedi. Sonra kısa bir dıraksamanın ardından bana yaklaşarak göz teması kurdu ve devam etti. "Bak." dedi. "Biz iyi insanlar değiliz. Bir sürü suç işledik. İnfaz, kumar, gasp, soygun, firar, para aklama, madde satma, çok çok fazla suç. Anlıyor musun?"
Gözlerime öyle bir bakıyordu ki, sanki ben tüm bunları bilmiyormuşım da bana fark ettirmek istiyormuş gibi.
" Bunları biliyorum. "dedim. Ama umursamıyorum, buraya beni sikine bile takmayan bir adamı bir kez daha görmek için geldim.
" Ne demek istediğimi anladığından şüpheliyim. "dedi yüzünü buruşturarak." Burası için fazla iyi görünüyorsun. "
Elimdeki çatalı sertçe tablete bıraktım ve artık sinirlenmeye başladığımı belli eden bakışlarla ona baktım. Birinin görünüşüne bakarak yargılamalarından nefret ediyordum.
Özellikle beni bu şekilde görmeleri sinirlerimi bozuyordu.
"Pekala."dedim sinirli bir sırıtmayla dudaklarımı ıslatarak." Birini öldürmem gerekirse yaparım, bu ilk defa olmaz. Çalmam gerekirse yaparım, bu da pek sık yaptığım şeylerden. Ben süs bebeği değilim seni PİÇ kurusu! "
" Oh" dedi yalnızca. Yüzü tuhaf bir ifadeye bürünmüştü. Sanki gülmek ya da şaşırmak arası gibi bir şeydi.
Ondan bir cevap beklemeyetek tabağımı orda bırakıp arkamı dönerek çıkışa doğru yürüdüm. Bu sırada bir kez daha Çetle göz göze geldim ama bu defa hızlıca bakışlarımı ondan çekmiştim.
Kendimi berbat hissediyordum. Ben kötü biriydim, böyle hissetmem normaldi. Ama zor yoldan öğrenmiştim ki, dünya iyi biri olmak için doğru yer değildi. Bu yüzden pişman değildim.
"İyi haber Barbie!" diye arkamdan bağırdı Sezar. Tam kapıyı itip çıkacakken duraksadım. "Sinirlenince çok güzel oluyorsun."
Aptal.
Ordan tüm sinirime ve karmaşık duygularıma rağmen sırıtarak ayrılmıştım böylece.
Sahiden tam bir aptaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Ası ve Sinek Valesi - GAY
Teen FictionBiz birbirimize yama olmaya bile çalışmayan iki ruhtuk. Bedenlerimiz, ağır ağır sızdırıyordu içindeki boşluktan tüm duyguları dışarı. Fakat kimse kibrinden yanaşmıyordu sökükleri dikmeye. Eski paçavralardık biz. Yaşadığımız yerde kurallar basitti. K...