"Böyle tesise dönmek mantıklı mı?" dedi Sezar. Bu benim de aklıma yatmıyordu ama Çet yanımda elimi sımsıkı tutmuş beni peşinden sürüklüyorken pek de dert etmiyordum. Ne olduğu aslında umrumda değilmiş gibiydi.
"Senlik bi durum yok." dedi Çet. "Çocuk görevi bizdeydi. Hiç karşılaşmamışız gibi yapabilirsin."
"Doğru söylüyor." dedim mırıldanarak ama Sezarın duyduğuna emindim yine de.
"Peki ya sana ne olacak?" diye bana hitaben sorduğunda sustum ve başımı eğdim. Düşünmek istemiyordum ama biraz korkmuyor değildim.
***
"Çet," dedim sessizce. Bulunduğumuz karanlık sıkakta sesim kısık da olsa sanki çok yüksek sesle konuşmuşum gibi yankı yaptı. Yutkunup yanımdaki adamın uzun dövmeli parmaklarına kendi parmaklarımı sardım. Anında elimi sıkarak tutmuştu. "Aptalca bir şey yapma olur mu?"
"Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim." dedi kararlı bir sesle.
Gözlerimi devirdim ve boştaki elimle omzuna vurdum. "Eğer öyle bir şey yaparsan peşini bırakmam. Duydun mu, sakın kendini öne atma."
"Sana bir hayat borcum var." dedi. Sesi pişmanlıkla boğulmuştu. Kaşlarımı çayıp görebildiğim kadarıyla karanlık yüzünü izledim yandan. Onun da kaşları çatılmıştı. "Babamın yaptıkları, benim yaptıklarım.. Bir şans borçluyum sana."
"Saçma sapan konuşma." dedim dişlerimi sıkarak. "Yanımda olmandan fazlasını istemiyorum."
"Ne yapacağız o zaman Bera?!" dedi sinirle adımlarını durdurup öfkeli mavilerini üzerime dikerek. Avucundaki elimi sıkmıştı istemsizce. "En azından birimiz kurtulabilir. Üzerime alacağım."
İrileşmiş gözlerimle en az onun kadar öfkeli karşılık verdim gözlerine. Çenem sinir harbinden seğirmeye başlamıştı. Titreyen dudaklarıma inat sözlerimi sakınmadım. "Yapma." dedim. "Kaçmayayım diye mi elimi tutuyorsun şimdi? Beni sakinleştirmek için mi öptün? Günah mı çıkartıyorsun üzerimden?"
Ani yorgunluk öyle hızlı çöreklenmişti ki bedenime kalbim sıkışıyordu. Vücudumda benden farklı biri daha yaşıyormuş da içten içe tüm gücümü emiyormuş gibiydi. Bitiyordum ağır ağır.
Elini bırakıp kollarımı kendime sararak önden önden yürümeye başladım. Canım yalnızlık çekiyordu. Sanki hep kalabalıkta kalmışım gibi bir yorgunluktu bu. Bütün kötü hislerim cisimleşmiş de silik bedenleri beni hiç yalnız bırakmıyorlarmış gibi.
"Bu görevi tamamlamanın bir yolu yok mu?" dedi Sezar bizim kavgamızda bağımsız. Onlardan uzaklaşmaya başladığım için sesi geriden geliyordu ama duyduğum an durmuştum. Çet'le aramızda olan kavgadan uzaklaşabilmek adına Sezar'ın neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım.
" Ya çocuğa zarar verdilerse çoktan?" dedim. Sesim beklediğimden daha duygusuz ve yoksun çıkmıştı.
"Öğrenmemiz gerek." dedi Sezar bir şeyler düşündüğünü belli eden kafası karışık ifadesiyle. Kaşları çatılmış ve bir eli mavi saçlarının arasına karışmıştı. "Sen, bu planın bütün detaylarını biliyorsun. İkinci bir ev olmalı. Götürebilecekleri bir yer. Çocuktan bu kadar kolay vazgeçmezler." diyerek Çet'e çevirdi keskin sarı gözlerini.
"Ya.." diye itiraz edecekken bana ani bir bakış atmış ve beni susturmuştu.
"Denemeniz gerekmez mi?" dedi küçümsercesine. "Kim kendini feda ediyor tartışmanız çok dramatikti ama biraz gerçekçi olalım. Neden böyle aptalca davranıyorsunuz?"
Sustum ve yanağımın içini dişleyerek Çet'e kaçamak bir bakış attım. Gözünü kırpmadan Sezar'ı izlediğini gördüğümde aklından geçenleri tahmin etmem zor olmadı. Ondan nefret ettiğini bir kör bile koklayarak anlayabilirdi o an.
Halbuki ben şuan aramızda en mantıklı düşünenin Sezar olduğunu çoktan kabul etmiş ve bir görev adamı gibi onu takip etmeye hazırdım. En azından hiçbir şey yapmadan ölmektense çabalamış olurdum.
"Sezar haklı Çet." dedim ılıman olmaya çalışarak. "Bildiklerini anlatırsan yeni bir plan yapabiliriz. Ben Freddy'e haber vereceğim telsizden."
Çet Sezara olan bakışlarını boynu kopma tehlikesine girecek kadar hızlı bir şekilde bana çevirdiğinde geri adım atmamak için ayaklarımı yere daha sıkı bastırdım. Buz rengi gözlerinin sarkıtları birer ok olup bedenime saplanmıştı sanki.
Her şeye rağmen şuan bu kavganın yeri olmadığını geç de olsa fark edebildiğim için sakince yanına yaklaşıp koluna dokundum ve soğuk parmaklarımı kabanının sert kumaşında kaydırarak taze bir ekmek kadar sıcak avuçlarına kenetlendim. Kirpiklerimin arasından afallamış ifadesinden faydalanarak tatlı bir bakış atarak gülümsemeye çalıştım.
Hadi sakinleş, buna dayanamazsın biliyorum.
"Hadi yapalım şunu." dedim sakince. Ve böylece dev dalgalarının birer birer çeilmesini içimden zafer kutlamaları yaparak izledim.
Dudaklarının arasından bende olan bakışlarını çekmeden sinirli ama pes etmiş bir tıslama bırakarak arasını döndüğünde Sezara bakıp sırıttım ben de. Sezar bana, adeta melek yüzlü bir şeytansın ama bunun sevdim, bakışları atarken kıkırdamak için ellerimle dudaklarımı kapatmıştım.
"Freddy, ekibi topla. İkinci plana geçiyoruz."
"İkinci bir plan zaten var mıydı?" dedim duyduklarımiki saniyelik neşeni silip süpürdüğünden olsa gerek kaşlarımı çatarak.
Çet telsizi kapatıp öfkeli bakışlarını Sezar ve benim aramda gezdirip siyah uzun saçlarını yolarcasına karıştırdı. Onu sakinleştirdiğimi ve ikna ettiğimi mi düşünmüştüm az önce? Büyük yanılgıydı. Bu ikinci plan saçmalığından cidden nefret ediyordu.
"Ne?" dedim anlamaya çalışarak. "Neden böylesin?"
"Tehlikeli." dedi tükürür gibi. "Senin üzerine kurulmuş bir plandı. Tuzak resmen bu. O yılan yuvasından çıkamazsın. O kadar tecrüben yok."
Anlamak için hızlı cümlelerini sıraya sokmaya çalıştığım sezliğin ardından kurtarıcım Sezar, hepsini bir bir benim için çözümlemişti sakince.
"Bu yüzden riskli olan planı uyguladık ve çuvalladık." dedi Sezar dalgın dalgın. "Birbirimizden ayrılmayız. Ne kadar yakın o kadar iyi ama bu defa dağıldık. Nedenini düşünüp duruyordum. Asıl plan yerine yedeğiyle çuvalladık. Aslında yanlış olanı yapıyorduk. Batmasına şaşmamalı." diyerek güldü. "Suçu üzerine almana gerek bile kalmayacaktı bu durumda çünkü zaten suçlu sendin. İntihar için güzel bir yol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Ası ve Sinek Valesi - GAY
Novela JuvenilBiz birbirimize yama olmaya bile çalışmayan iki ruhtuk. Bedenlerimiz, ağır ağır sızdırıyordu içindeki boşluktan tüm duyguları dışarı. Fakat kimse kibrinden yanaşmıyordu sökükleri dikmeye. Eski paçavralardık biz. Yaşadığımız yerde kurallar basitti. K...