%40 Part 2

243 35 8
                                    

Ellerimdeki kesikleri izliyordum. Derimin üzerindeki pembeleşmiş belirgin çizikler ne zaman unutmaya çalışsam bana her şeyi tekrar hatırlatıyordu. Korkuyordum.

Bir daha bana inanmamasından korkuyordum.

Ona bu kadar bağlı olmam kulağa deli saçması gibi geliyordu. Beni bu kadar aşağılayan birini sevmem de öyle ama işin içine girdiğinde hiç de tuhaf değildi.

Biz beraber büyümüştük neredeyse. Annem o adamla evlenip Çetle tanıştırdığında beni ve kardeşim olacağını söylediğinde kabul, başlarda biraz huysuzluk yapsak da, birbirimize çok yaklaşmışık. O zamanlar mutluydum.

En azından mutlu olduğum bir zaman dilimi vardı.

Annem öldüğünde ve ben, Çet ve babasıyla kaldığımda her şey bir anda tersine dönmüştü. Ailemizden saklı yaşadığımız gizli yakınlaşmalar artık heyecanlı gelmiyordu. Birden sanki bir sis bulutu çökmüştü üzerimize.

Annem ölene kadar, varlığının bizim için ne kadar kıymetli olduğunu fark etmemiştik. Üstelik Çet'in öz annesi olmamasına rağmen, benden daha çok etkilendiğini söylemek mümkündü.

Mutlu ailemiz artık mutlu değildi.

Hayatımın yokuş aşağı sürüklenmesi de böyle başlamıştı işte. Başta anlam veremediğim küçük temasları vardı babamız olacak adamın. Bu büyük bir sorun değildi çünkü iyi anlaşıyorduk Tuncay abiyle. Samimiyetten diyordum ama sonra Çetle ilişkimizi öğrenmişti ve her şey daha da dönülmez bir noktaya doğru sürüklemeye başlamıştı.

Hatırlamak istemediğim çok şey vardı geçmişte, unutmak istemediğim az şeye nispet yapar gibi.

İşte bu yüzden Çetinalpten vazgeçemiyordum. Ellerimdeki çizik izlerine karşılık bileğimin üzerinde bir büyük ayı takımyıldızı dövmesi vardı mesela. Çünkü aynısının Çet de var olduğunu biliyordum. Gökyüzündeki en parlak yıldızı bulma gibi bir takıntısı vardı. Beni gülümsetiyordu. Ellerimdeki çiziklerden önce onun en parlak yıldızına takılıyordu gözüm.

Ama işte bazı geceler, karanlık oluyordu gökyüzüm, yalnızca ellerimdeki çatlaklara dolan kırmızı kan izlerini görüyordum. Avuçlarımın arasında parçalanan vazoyu görüyordum. Sivri ucunu üzerime çullanan bedenin sahibine sapladığımı. Dokuları keserken verdiği direnç hissini, parmaklarımdaki kesiklerin nasıl yandığını ve aynı perdeden sürekli şangırdayan ve un ufak olan o vazonun sesi. Hiç susmuyordu. Sürekli, sürekli beynimin içinde plak gibi tekrar ediyordu.

İyi insanlardan nefret ediyordum. Onların saflıkları midemi bulandırıyordu. Onların yanında ne yaparsam yapayım kötü olacaktım çünkü.

Dedemin, bana sahip çıkmak yerine o adamı baştan çıkartan şeytanın ben olduğumu söylemesi gibi. Hakettiğimi düşünmesi ve bir katil olduğumu söylemesi gibi. Kötü olmaktan başka çarenin olmadığı bir dünyada yaşıyorduk.

Hayat adil değildi ve ben buna alışmak zorundaydım.

"Neden uyumuyorsun? Güzellik uykusuna yatmış olman gerekmez miydi, tatlı çocuk?" Diyen sesle bulunduğum ağaç tepesinde irkildim ve oturduğum yerden aşağıya doğru savruldum dengemi kaybederek. Neyseki ağaç dalına hızlı reflekslerimle tutunabilmiştim ama kolumda boydan boya derin bir çizik oluşmuştu. Kısıkça inledim acıyla. Ağaca tutunarak bir kaç dal aşağıya indim ve yere yakın bir dala oturarak aşağıda bıçaklarını bileyleyen Freddye baktım. Benimle ilk defa yalnızken konuşuyordu. Ne ara gelmişti ki, ne zamandır oradaydı da fark etmemiştim?

"Tatlı filan değilim." dedim huysuzca. Kızarmış gözlerim ve mor göz altlarımla bir kabustan fırlamış gibi olmalıydım. Üstelik suratımdaki Çetin yarattığı morluk ve çizikler tamamen geçmemişti.

Maça Ası ve Sinek Valesi - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin