" Ben Alexandra Solaris Winkler! Ben annesini daha çocukken kaybeden, bir erkek gibi büyüyen, içinde hâlâ küçük bir çocuk olan kızım. Ben Blossom Krallığının Leydisi iken aynı zamanda bir Bronte askeriyim. Ben yıllar önce vaat edilen o kişiyim. Ben...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Galiba ileride ki Kraliçemiz belli olmuş."
İsmimi yazdırmıştık! Maria bu isteğimi kırmamış ve Kral Aron ile konuşmuştu. Onu nasıl kurtardığımı anlatmış olacak ki Kral Aron seçmelere katılmama izin vermişti! Eh birazda sarayda ki komuta hakkında bilgi sahibi olmuştum. Mesela komutan Ronald tüm askerlerin başıymış. O çok konuşan komutan Mark da özel bölüğün başıymış. Ama tabi hepsi komutan Ronald tan emir alıyorlarmış. Açıkçası Blossom'daki gibiydi. Ah bir de şunu unutmamak lazım. Bu krallığın da bir büyücüsü varmış. Adı da Merlin imiş. Doğruyu söylemek gerekirse ben sadece Blossom da olduğunu düşünüyordum. Size Krallıkların nasıl ayrıldığını falan bahsetmemiştim değil mi? Yeri geldi bahsedeyim bari. 4 büyük krallık var. Ember, Bronte, Celine ve Blossom. Her bir kralın kendine ait bir gücü var. Onlarda 4 element. Ember kralı ateş, Bronte kralı yani kral Aron su, Celine kralı hava, son olarak Blossom kralı yani Charles amca toprak elementine sahipti. Halk arasında da güç sahibi olanlar da vardı fakat yaygın değildi. Mesela annemin ailesi ilk baştan beri Blossom Krallığını koruyan bir kabileymiş. Onlara da Saltuarius demişler. Onları diğer halktan ayıran özellikleri doğa ile harika bir uyum içinde olmalarıymış. Bir nevi orman perileri gibi düşünebiliriz. Babamın her hangi bir gücü olmasa da büyük büyük babaannemin büyücü olduğunu biliyordum. Abimin de gücü yoktu fakat ben şifa büyüsüne sahiptim. Ama iyileştirdiğim kişinin yarası benim bedenimde ortaya çıktığı için bunu kullanmam ailem tarafından yasaklanmıştı. O yüzden kullanmıyordum. Yarışmalar 4 gün sonra başlayacakmış. Yarışma dediğime bakmayın bize kılıç verip ikili olarak eşleştirecekler. Kim kazanırsa diğer ikilinin kazananı ile karşı karşıya gelecekti. Umarım kazanırdım! Çünkü bu benim için büyük bir şanstı. Gerçi Draco ve Jakson'ın tekniklerini uyguladıkça yenileceğini düşünmüyordum ama belli de olmazdı. İri yarı adamlardı sonuçta! Bu arada Jakson hâlâ mektup göndermemişti. Hoş Tenebrus'a gitmek bayağı bir zaman alıyordu fakat yine de merak ediyordum. Ne zaman döneceği belli değildi. Onunla ben 17 yaşında iken tanışmıştım. Tanışmamız biraz da komikti açıkçası.
... O Gün ...
" Alexandra! Baksana aşçı kapkek yapmış. Iddiaya girerim ki onları aşçıya yakalanmadan alamazsın."
" Hah! Alırsam ne olur?"
" Celine Krallığına götürürüm seni. "
"Cidden mi?! "
"Ama yakalanırsan bu gün boyunca balo elbisesi giyeceksin."
"Tamam, kabul! Gör bak yakalanmayacağım."
Alexandra sessizce mutfağa girdi ve aşçıya fark ettirmeden kap kek tepsisini aldı. Tam mutfaktan çıkıyordu ki hapşırdığı için aşçı onu fark etti.