"DAVET"

18 5 3
                                    

 İçimde ölen bir zamanın bilmem kaçıncı sahnesinde hapsolmuştum . Bir mumun ateşinden süzülen duman  doluyordu ciğerlerime, ölümün soğuk kolları çağırıyordu bedenimi kucağına .Bir yılan gibi boğazıma sarılmış acılarım, bileklerimde o yılanın keskin dişlerinin izleri ve damarlarımda dolaşan zehir... Zihnimde dolanan cümleler ve kelimeler hepsi o adama aitti.  Geçmişimi ve geleceğimi emanet ettiğim adamın ihaneti ve beni bu yola iten kaderim... Ardı arkası kesilmeyen kabuslarla doluydu önüm arkam hangisiyle boğuşacağımı bilemiyordum fakat; Hepsi bir döngünün içindeydi.  Hafif bir şekilde çiseleyen yağmur uzun siyah ve gür saçlarımı ıslatırken, karşımda siyahlar içinde tıpkı bir ölüm meleği gibi duran adama bakıyordum. sokak lambasının cansız ışığının yansıttığı yüzünde, her zamanki gibi bir duygu belirtisi yoktu.Bakışları yüzümü tararken, saçlarımda kısa bir süre duraksadı ama buna aldırmadım. Boş sokakta öylece birbirimizi süzerken, konuşan ben oldum. " Daha ne kadar süzeceksin beni?"  bir adım daha atıp ona yaklaştığımda, tam önünde duruyordum. Pahalı görünen kabanının içinde kusursuz görünüyordu ama bir o kadar da kusurluydu işte . Mavi gözlerinden yansıyan ateşi çok net görebiliyordum , o gözlerde yenilmezliğin ve tahammülsüzlüğün bir portresi duruyordu.   Sonunda konuştuğunda, gecenin içinden çıkıp omuzlarıma düşen o hissizlik omuzlarımı yaktı. Sesi ise Ruhumu. "Arabaya geçelim" dedi sakin bir sesle "saçların ıslanıyor. " Bir an, sadece bir an için saçlarımın gizlediği  o iz sancıdı. "Ne diyorsun?" Uzun siyah saçlarım yağmur damlalarının etkisiyle daha da nem kazanıyordu ama bunu umursamıyordum. karanlık sokakta parıldayan gözleriyle bana bakarken, gözlerimi kör edecek kadar keskin bir ağrının beynimin bütün hücrelerine yayıldığını hissettim. Kaşlarım çatılırken, aniden gelen acıyı bastırmaya çalışarak acıyı yok saymaya çalıştım ve ona meydan okuyan gözlerle  gözlerle bakarken, kendimi olabildiğince dik tutmaya özen gösterdim. Gözlerim, gözleriyle teması kesmedi.  Bana doğru bir adım daha atıp yüzünü yüzüme sabitledi. Ciğerlerinden dökülen sıcak nefes soğuğun etkisiyle buhar oluşturup, yüzümün kıyılarına vurduğunda, gözlerime bakan gözlerinde kendi yüzümü görebiliyordum. Başım ağrıdığı için kısık bakıyordum .Her  bir kelimeyi vurgulayarak tekrar etti. "saçların diyorum... ıslanıyor." 

" saçlarım umurumda değil" dedim sertçe yutkunurken, artık ayakta durmakta zorlanıyordum. Bir kaç gündür gördüğüm kabuslar yüzünden iyi uyuyamamıştım. Bunun nedeni kullandığım ilaçlar olmalıydı , en azından doktorumun bana yaptığı açıklama bu yöndeydi. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. "Neden buradasın?" 

Gözlerini devirirken, siyah ve gösterişli Jeep'in  ön yolcu kapısını açtı. " Bin" dedi sabırsız bir sesle.  Yağmur hızlanmaya başlamıştı, bu yüzden diretmeden dediğini yaptım ve benim için açtığı arabanın koltuğuna oturdum.  Gözlerim yağmur damlalarının süslediği camdaydı. Şakaklarıma çöken ağrı beni kör edecek kadar acı vericiydi fakat onu da diğer her şey gibi görmezden gelmeye çalışıyordum. Kendine dikkat eden biri hiç olmamıştım, günlerdir doğru düzgün ne bir uyku uyuyabilmiştim ne de yemek yiyebilmiştim. Yorgundum ve bu fiziksel değildi.  "  Davet için " Gözleriyle arka koltuğu işaret ettiğinde, arka koltukta duran kutuyu fark ettim. Büyük beyaz bir kutuydu ve etrafı kurdeleyle bağlanmıştı.  "Al onu" dedi kutuyu kastederek. "Nedir bu?" diye sordum şüpheyle. Kuşku damarlarımın içinde dolaşırken, hala neyin içinde olduğumu  bilmiyordum ve bu göğsümden kopup gelen korkulara eşlik ediyordu yine de sessiz kalmayı seçiyordum nedenini bilmesem de bir yanım bu adamdan hem çekiniyor hem de ona güveniyordu.  Onda bir tanıdıklık hissediyordum. Bana ait olmayan ama ortak olan duygular barındırıyordu. Bunu gözlerinde görebiliyordum. Keskin gözleri dikkatle ileri bakıyordu. Yüzü her zamanki gibi ifadesizdi, ne düşündüğünü cidden anlamak çok zordu hatta imkansızdı. Tamam ben de öyle çok gülen biri değildim ama bu adamı tanıdığımdan beri yüzünde hiçbir insani mimiğe rastlamamıştım .Ne gülümsüyor ne de tebessüm ediyordu. Yapabildiği tek şey sert bakışlarıyla birilerine gözlerini dikmekti sanırım. Gözleri gözlerimin durağına bile uğramadan mesafeli bir sesle konuştu; "İlk görevin " dedi karanlık bir sesle. "İlerledikçe özgürlüğüne kavuşacağın ilk adımın " Gözleri yavaş hareketlerle gözlerime tutunduğunda, yağmur damlaları hiddetle arabanın camlarına vuruyordu . "Hazır mısın?"  Göğüs kafesimde, yıllardır kemiklerime çarpa çarpa yorgun düşmüş o kelebek tekrar can havliyle kanat çırpmaya başladı. 

DÖNGÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin