*LEVİ'NİN DİLİNDEN*
Mahkemede Eren denen velede tekme tokat dalarken buna uzun zamandır ihtiyacım olduğunu hissettim. Gerçekten uzun zamandır kimseyi pataklamıyodum.
Off insan pataklamak hoşuma gittiği için psikopat sayılıyo muydum acaba?!
(Ehehehe nedense levi'nin Eren'i patakladığı o sahneden pislik bi şekilde zevk alıyom)
En sonunda sayın hakim bey(!) Eren'i Keşif Birliğine verme kararı aldığında, salak dört göz karı neredeyse salonun ortasında çığlık atarak koşup Eren'e şüpheli bir bakışla yaralarına pansuman yapmasını önermişti. Eren zavallısıda irkilerek başını salladı.
Sonuç olarak şu anda mahkeme binasının küçük bir odasında ben, Hange salağı, Eren veledi ve Erwin oturuyoduk. Erwin bi tabureye oturmuştu, ben sırtımı duvara dayayıp Eren'e pansuman yapan mal dörtgözü izliyodum. Oda da Hange dışında ses çıkaran yoktu.
-Tanrım, çok acıyor mu Eren?
-Ha-hayır...
Eren'nin suratında deliler hastanesine girmiş akıllı gibi bi ifade vardı.
Korkma... biz seni de deli yaparız velet!
Doğrulup onların yanına yöneldim. Eren beni görür görmez sırtını dikleştirdi.
Korktu zavallı velet ehehehehe...
Çat diye yanına oturup bacak üstü bacak attığımda ise utanmasa Hange'nin arkasına saklancak bi ifade belirmişti suratında.
Yarım bi sırıtmayla ona baktım.
-Baksana, benden nefret ediyor musun Eren?
Hafif bi telaşla gözlerini benden kaçırdı. Ardından kekeleyerek;
-Ha-hayır, yaptığınızın gerekliliğinin farkındayım efendim.
Gülümsedim. Ama içerden...
Ben öyle her halta dışardan gülümsemem...
-Bunu duyduğuma sevindim.
Benim için bu kadarı yeterdi aslında. Eren'nin benden nefret etmesi bizim için her şeyin bitmesine benzer bir şeydi. İki kişinin arasında bi kez nefret tohumu oluştumu o toprağa asla güven toprağı ekemezdin. Benle Eren'nin arasında ise en gereken şey güven tohumuydu. Araya nefret tohumları karıştırarak her haltı bozmak hiç şu anda yapabilecek bir yanlış değildi.
Bi kaç saat sonra mahkeme binasından ayrılmış ve Harekat Birliği karargahına doğru yola çıkmıştık. Gunther'lerin orda her şeyi hazır etmiş olmalarını umuyordum çünkü hiç kaybedecek zamanımız yoktu.
Gerçekten de oraya gittiğimizde takımdakiler her şeyi hazır etmiş, taşınabilecek eşyaları atlara, diğer eşyaları ise bi arabaya yüklemişlerdi.
Off bu veletlerle gurur duyuyorum!
Gaya, Eren'i görünce neredeyse üstüne atlamıştı. Onlar sarılırken bende içeri girip odaların temizlenip temizlenmediğini kontrol ettim.
-Fena sayılmaz, diye mırıldandım ağzımın içinden.
Tam o sırada arkamdaki Petra'yı farkettim. Mutluluktan yüzü kızarmıştı ve kocaman gülümsüyordu.
Eh... kıza her hangi bi umut besletmemek için hızlıca önüme dönüp yüksek sesle "Hıh! Daha iyi olabilirdi" diye homurdandım. Hışımla odadan çıkarken ise Petra arkamdan kıkırdıyodu.
Ne olursa olsun ben bu çocukları seviyorum yaw...
Dönüp Oluo'ya;
-Her şeyle kapıda hazır olun, geliyorum ben, diye emir verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz// AOT Fanfic
General FictionBu hikaye bir kahramanın hikayesi değil, hayır hayır bir savaşçınınkide değil. Özel olarak doğmuş birisininkide değil. Bu hikayenin baş karkteri, herang özel bir şeye sahip bile değil... İyi o zaman neyin nesi bu diyceksiniz dimi? Bu sadece kendi k...