Veda Busesi

38 6 1
                                    

Rüzgarın saçlarımı savunmasına izin verirken kolumu camdan dışarıya uzatmıştım. Bildiğim tanıdığım sokaklara girmek değişik hissettiriyordu. Bu sokaklarda senelerce Görkem'le birlikte koşturmuştum. Küçük müzik grubumuzla mahalleliye konser vermiştik. Yutkunurken ağzımda dedemin ellerimize tutuşturduğu salçalı ekmek tadı belirmişti. Burnumun ucu sızlamaya başlamıştı. Dudaklarımdan "Huysuzu özledim, ona gidelim yarın." Cümlesi dökülürken gözlerimi kapamıştım. Huysuz dedemi çok özlüyordum. Herkesin huysuz diye seslendiği ama dünya tatlısı bir insandı. Benim büyük kahramanımdı. Arabanın yavaşlamasıyla gözlerimi açıp kafamı yasladığım kolumdan kaldırmıştım. "Şu mahallenin kentsel dönüşüme girmemesi büyük mucize. İyi ki tarihi eser sayılıyorlar."

"Bence sen de evine dönmelisin." Görkem bakışlarımla karşılaştığı an ellerini havaya kaldırmıştı. "Tamam bir şey demedim. Hadi inelim." Bu konudan sürekli kaçıyordum. Dedemle yaşadığımız evi dedem bana bırakmıştı ama öldüğü günden beri o eve adım dahi atamamıştım. Anahtarımdan teyzeme yaptırmıştım, eve o girip kontrol ediyordu.

Arabadan inip çantamı koluma takarken bir yandan da Tuncay'a mesaj yazıyordum. Adımlarım ezberimde olan bahçeye girerken kapının açılma sesine "Ay benim kuzularım gelmiş." sesi de eklenmişti. Teyzemin kollarına kendimi bırakırken kokusunu derin bir nefesle içime çektim. Çocukken boynuna yatar saatlerce kokusunu içime çekerdim. İpek gibi saçlarını okşayıp anne koktuğunu söylerdim. Yanağına sıkı bir öpücük kondururken beni içeri çekmesine izin verdim. Sanki hemen gidecekmişim gibi sarıp sarmalamıştı beni. "Ah Dünya! Küçücük kalmışsın. Bakmıyorsun değil mi kendine? Hiçbir şey yemeyip sadece içki içiyorsun değil mi!?"

Teyzeme mahcup bir şekilde gülümserken ceketimi çıkarıp vestiyere astım. "Yorgunluğumdan sana küçülmüşüm gibi geliyordur. Yoksa çok yiyorum, di mi Görkem?"

"Hı hı. Tuz ve limon bayılır." Görkem'in yüzünde oluşan sinsi gülümsemeye dil çıkarırken kolunu cimciklemeyi ihmal etmemiştim.

"Didişmeden geçin içeri hadi. Sofrayı hazırladım." Teyzem önde biz arkasında itişerek salona girmiştik. Yemek masasını resmen donatmıştı.

"Teyze!" Dudaklarımdan kaçan iniltiyi engelleyemeyerek elimle masayı işaret ettim. "Gecenin şu saatinde sence de bunları yemek fazla değil mi?" Teyzem her zamanki gibi panik yaparak masayı çeşitli yemeklerle doldurmuştu.

"Yok yok değil. Mis gibi yemek kızım otur. Ben yerim valla." Görkem çoktan masadaki yerini alıp teyzeme kasesini uzatmıştı. Sandalyelerden birine çökerken ağzıma yaprak sarmasından tıkıştırdım.

Teyzem gülümseyerek çorbamı bana uzatırken sandalyeye oturdu. "Anlatın bakalım neler yapıyorsunuz? Görkem arada geliyor ama sen iyice unuttun buraları."

"Anne kıza sitem et diye getirmedim." Görkem kaş göz işaretleriyle teyzeme susmasını söylüyordu.

"Sen karışma, o da benim çocuğum hesap sorarım tabii."

Kaşığımı kenara bırakırken teyzeme gözlerimi kırpıştırarak dönmüştüm. "Haklısın teyzoşum, söz daha sık geleceğim."

Teyzemin gözlerinden ufak pırıltılar geçerken açacağı konuyu merak etmeye başlamıştım. "Erkek arkdaşın... Neydi adı? Heh Tuncay, evlenme teklifi etmedi mi daha?" Teyzem cümlesini bitirdiği an Görkem gülmeye başlamıştı. Geri zekalı ağzı doluyken güldüğü için nefes borusuna yemek kaçmış ve öksürüklere boğulmuştu. "Aman oğlum aman!" Teyzem telaşla Görkem'e su uzatırken, o hala öksürükle karışık gülüyordu. Teyzem, Görkem'in iyi olduğundan emin olunca bakışlarını tekrar bana çevirmişti.

"Yok teyze evlilik falan. Daha kaç yaşındayım zaten."

"Ben senin yaşındayken ikiniz şu bahçede koşturuyordunuz. Bak yavrum ne kadar erken yuvanı kurarsan o kadar iyi."

SAHNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin