Şefin Asi Kızı

86 9 2
                                    

Hikaye Bilgisi: Hayatını Testral Mıntıkası'nda küçük bir veela olarak geçiren Katie'nin Hogwarts kabul mektubu alana kadar geçirdiği süreci anlatan tek bölümlük hikayedir.
Anlatıcı: İlahi bakış açısı

-----------------------------------

Veelalar güzeldir; ışıltıları hem kadınların hem de erkeklerin gözlerini kamaştırır. Bütün gün kıkırdarlar, gölün üzerinde kendilerini izleyip, saçlarını tararlar. Tabii bu veelalar Testral Mıntıkası'nın veelaları değillerse. Testral kızları savaşçıdır; dövüşmeyi severler, yara almak onlar için madalya kazanmak demektir. Bu özellikleri sayesinde hiçbir insana köle olmamış ve savaşarak bağımsızlıklarını kazanmışlardır. 

"En büyük hayalin ne?" diye sordu Livia, Katie'ye. Henüz on yaşında olan Katie ellerini çenesine koyarak ayaklarını salladı "En büyük hayalim mi?" biraz sessizlik olduktan sonra cevap verdi "Testral kemiğinden bir kılıç. Tıpkı anneminki gibi!" Livia'ya baktı "Senin en büyük hayalin ne?" Kız dudak büktü "Sanırım önemli bir veela olmak." Katie onu anlayamıyordu çünkü zaten o 'önemli' doğmuştu. O, şefin kızıydı.

"İstersen benim yerime şef olabilirsin." dedi Katie, gülerek "Sen yöneticilik yaparken, ben de Mıntıka'nın dışına çıkarım." Livia endişeyle elini ağzına götürdü "Dış dünyaya mı? Kat... Dışarısı çok tehlikeli. Başına ne geleceğini bilemezsin. Mıntıka bizim evimiz ve evimizde güvendeyiz. Dışarıda vahşi yaratıklar var ve en vahşileri de insanlar. Şef Ophelia o iki ayaklı memelilere hiç güvenmiyor." 

"Annemin dış dünya ve insanlar hakkındaki düşüncelerini biliyorum ben de... Yine de ben çıkmak istiyorum... Hiç merak etmedin mi dışarıda ne var ne yok diye? Burada kışın kar, yazın yemyeşil çimenler ve dört mevsim ağaçlar var sadece. Bence dışarıda görmeye değer bir dünya olmalı. Hem de tüm tehlikelere rağmen."

Bu konuşmadan sonra Livia bir daha dış dünya konusunu açmadı. O ve diğer arkadaşları, Katie'nin dikkatini veela etkinlikleriyle çekmeye çalışıyorlardı. Birlikte oymacılık yapıyorlardı, kılıç müsabakaları düzenliyorlardı, veela dansları üzerinde çalışıyorlardı ve çeşitli oyunlar oynuyorlardı. 

Saklanveela oynarlarken Mıntıka'nın sınırlarına ulaştı ve yakalamacıveela onu görmesin diye çalılıkların arasına girdi. İnce ama sık dallar vücuduna batarken sesini çıkarmamak için ellerini ağzına bastırdı. Aslında veelaların sınırdan korktuğunu bildiği için saklanmasına gerek yoktu. Kimse onu burada bulamazdı. 

Bir süre sonra saklandığı yerden çıktı ve sınır dışına koşmaya başladı. Ayakları, sıkı toprağı pat pat dövüyordu. Bir anlığına arkasına bakmak için başını çevirdiğinde, takıldı ve düşüp yuvarlandı. Birbirleriyle topladığı saçları açılıp, bir pelerin gibi üzerine döküldü. Başını kaldırdığında gözünün önünde iki bacak gördü ve bacakların sahibine baktı. 

Karşısındakini bir insan olduğunu fark eden Katie'nin nefesi kesildi ve oturduğu yerde kayarak ondan uzaklaşmaya çalıştı. İnsan çocuk ona seslendi "Hey, dursana!" Katie ona bakarak tehditkar bir tavırla tısladı "Benden uzak dur insan!" Çocuk güldü "Merlin! Sen nesin böyle?.. Bu arada, yanlış anlama. Çok güzel görünüyorsun, alışılmışın dışında güzelsin." 

Katie bir ağaca tırmanıp, çocuğa yukarıdan baktı "Ben bir savaşçı veelayım ve sen de insansın." Çocuk ellerine baktı "Aslında ben bir metamorphmagusum; bir cismim, cinsim ve cinsiyetim yok. Kendime seçtiklerimi temsil ediyorum. Tabii ebeveynlerim insan olduğu için çoğunlukla insan sayılabilirim ve insanlarla yaşıyorum. Daha detay vermem gerekirse, ben bir büyücüyüm ve türümün kızlarına cadı deniliyor.

Katie ağacın dalından tepetaklak sarkarak ona baktı "Bizim kitaplarımızda insanlar dev gibi canavarlar olarak yazılmıştır. Sen neden bu kadar küçüksün?" Karşısındaki insan kaşlarını çattı "Hayatında hiç çocuk görmedin mi? Çocuklar, insan yavrusudur." Katie, bir yavrunun kendine zarar veremeyeceğini düşünerek ağaçtan indi "Öyle mi? Ben de veela yavrusu sayılırım. Bu arada, daha ileri gideyim deme. Mıntıkam orada ve insanları sevmezler." 

Çocuk ona baktı "Senin adın ne?" Katie ona ismini söyledikten sonra aynı soruyu yönlendirdi ve çocuk "Ace Bloody." diye yanıtladı. Kızın kafası karışmıştı "Bloody nedir?" Çocuk güldü "O benim soyadım yani hangi aileye ait olduğumu belirten ismim. Annem, babam, büyükbabam ve diğer tüm akrabalarım Bloody'dir. Biz bir aileyiz ve Bloody ismi bu aileyi temsil ediyor." 

"Biraz kafa karıştırıcı." dedi Katie ve gülerek ekledi "Benim de soyadım Burns olsun. Katie Burns. Bence yakıştı." Çocuk omuz silkti "Neden olmasın?" sonra saatine baktı "Sanırım gitsem iyi olur. Niall alarm vermeden şatoya dönmeliyim." 

"Şato mu?" diye sordu Katie, ağaç evler dışında barınılabilecek başka yerler olduğunu henüz bilmiyordu "Sanırım dış dünya hakkında öğreneceğim çok şey var." Ace de nasıl açıklama yapacağını bilmediği için Hogwarts'ı ona göstermeye karar verdi ve onu gölün kenarına kadar getirdi. Katie hayatında ilk defa bir yapı görüyordu ve gördüğü ilk yapının Hogwarts olması sebebiyle aklı başından gitti "Bu harika!" Kafasını hızla ona çevirdi "Seninle gelebilir miyim?" 

"Olmaz." dedi Ace çekinerek "Gelmek için okula davet alman lazım. Orası bir okul ve bizim yaşlarımızda bir sürü çocuk var. Ayrıca, okulda çıplak bir şekilde dolaşman hoş karşılanmaz. Güven bana, Evan denemişti." Katie hayranlıkla şatoya bakmayı sürdürüyordu "Buraya nasıl davet edilirim?" Ace omuz silkti "Okulda hiç veela yok ama gördüğüm kadarıyla sen sihirli bir yaratıksın. Belki büyü yapabileceğini kanıtlarsan davet edilirsin. Yine de işleyişi pek bilmiyorum, o yüzden boşa umut vermek istemem." 

"Şefinize benden söz etsen olmaz mı?" diye sordu kız "O sizin şefiniz ve seni dinler." Ace bir an anlamadı ama sonra "Haaa!" dedi "Bizde şef yok; öğretmenler ve öğretmenlerin başı olan müdür var. Dumbledore'a bunu söyleyemem çünkü söylersem ormana gittiğimi anlar ve başım derde girer. Ceza almayı sevmiyorum. Üzgünüm, Katie."

Katie bu andan sonra yalnız olacağını çabuk kavradı ve Ace ile vedalaşıp Mıntıka'ya döner dönmez ağaç evine girdi. Ace ile daha yeni tanışmıştı ama veela hikayelerindeki gibi onu köleleştirmeye çalışmadığı için onu sevmişti. Şimdi, onunla aynı okulda olmak istiyordu çünkü veela okulu onun için fazlasıyla sıkıcıydı ve üzerindeki giysileri beğenmişti. 

Ağaç kütüphanesinde tüm araştırmaları yapıp, büyücülerin yaşamları hakkında az çok bilgi edindi. Onların giysileri, asaları ve yaptıkları büyüleri çok hoşuna gitmişti. Hemen onlara katılmak istiyordu ama daha fazla bilgi toplaması gerektiğinin de farkındaydı. Büyücülerin baykuş kullanarak haberleştiğini öğrendiğinde, şatoya kendisi ve hayalleri hakkında bir mektup yazarak baykuşla yolladı. Baykuşu yakalayayım diye kolları yaralanmıştı ama buna değerdi.

Bütün kış, ilkbahar ve yazın başını cevap bekleyerek geçirdi. Bazen de "Aptal baykuş, kesin mektubumu kaybetti." diyerek söylendi. Henüz kimse Katie'nin böyle bir mektup yazdığından haberi yoktu ve söylemeyi düşünmüyordu. Daha fazla dış dünya kötüdür hikayesi duymak istemiyordu çünkü. 

Beklediği cevap yaz sonuna doğru geldi. Cevap tam olarak Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na kabul mektubuydu. Katie mutluluktan çığlık attı ve uçacak gibi oldu. Konsey toplantısı bu mektupla bölünen Şef Ophelia "Katie," dedi "neler oluyor?" Katie onlara bu durumu anlattığında, konseydekilerin gözleri yerlerinden çıkacakmış gibi açıldı ve annesi "Hayatta olmaz!" dedi, net bir tavırla "Ben seni büyücü kölesi olasın diye yaratmadım. Burada, Mıntıka'da, kalacaksın ve bir Şef olmayı öğreneceksin." 

Katie onu dinledi daha doğrusu dinlemiş gibi yaptı ve itaatkar göründü ama okulun açılmasına sadece birkaç gün kala Mıntıka'dan kaçıp, şatoya gitti. Parası yoktu -veelalar para kullanmazdı- okul gereçlerini alamamıştı ve üzerinde bir pelerin bile yoktu ama bu onun büyücü dünyasına sıfırdan başlangıcıydı. 

Mıntıka Hikayeleri | Mıntıka Serisi One-ShotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin