Ölümün Eski Dostu

106 15 20
                                    

Hikaye Bilgisi: Son savaştan yıllar sonra artık yaş alan ve torun sahibi olan Dominic'in son yolculuğu.
Anlatıcı: İlahi bakış açısı.
--------------

"Oha büyükbaba! Sen de amma sallıyorsun!" Küçük Laertes aynen böyle söylemişti. Dominic onun söylediğine gülerken, Joutsen ile Valerie Katie "Şhh!" diyerek onu uyarma gereği duydular "Büyüklerine saygın olsun, Laertes." Oysa ki Dominic bunun saygısızlık olduğunu düşünmemişti; bugünlerde doğan çocukların onu anlamasını ve ona inanmasını beklemiyordu.

"Taam!" dedi çocuk uzun uzun ve yanaklarını şişirdi. Dominic onun saçlarını karıştırdı "Anlattıklarım size çılgınca geliyor, değil mi?" oğlanlar başıyla onaylarken Valerie Katie utançla yüzünü eliyle gizledi. Dominic devam etti "Bildiğim bir şey varsa o da büyücü dünyasının uyumadığıdır. Gelecek hayatınızda çok dikkatli olun. Bu da size dede tavsiyesi."

"Niçin dikkatli olacağız?" diye sordu Lysander. Dominic, Joutsen'a baktıktan sonra "Bilmem." diye yanıtladı "Babanız ve ben farklı şeyler gördük. Mesela benim gençliğimde büyücüler ezilen taraftı, onun gençliğinde ise ezen taraf. Neye hazırlıklı olmanız gerektiğini bilemezsiniz ve tehlike geliyorum demez."

"Lysander ve ben gibi." dedi Laertes "Bazen o beni dövüyor, bazen de ben onu." Dominic gülerken kafasını Joutsen'a çevirdi "Sana çocuğuna Rabastan'ın ismini vermeden önce iyice düşün demiştim." Joutsen omuz silkti "Çok ısrar edince kıramadım. Hem bir gün oğlu olsa bile Hazel'ın ona babasının ismini vereceğini düşünmüyordum."

İkisinin laflaması oturma odasına gelen Aphrodite'in dikkat çekmesiyle bölündü. Kızın elinde tuttuğu peluş tek boynuzlu at o kadar büyüktü ki bir kısmı yerde sürükleniyordu. Joutsen onu kolundan tutarak yanına çekti "Sinirin geçti mi, prenses?" küçük kız, ağabeylerine bakarak gözlerini kıstı "ayır! Çok çiniyliyim 'ala!" Dümdüz beyaz-sarı saçları, ağabeyleriyle kavga ettiği için çatak çatak olmuştu.

Laertes kız kardeşine dil çıkardıktan sonra "Cadaloz!" dedi ve kız tam ağlayacak gibi olduğunda, Dominic onu kucağına alıp yanaklarını öptü "Ben seni anlıyorum. Ağabeyler terördür." Aphrodite bu kelimenin anlamını bilmiyordu ama güldü ve Dominic'in boynuna sarıldı "A'tık abi istemiyoyum!"

"Baba," dedi Joutsen "Aphrodite'in veela gücü ortaya çıktı." Dominic kaşlarını kaldırdı "Sahi mi! Neymiş gücü?" Aphrodite, Valerie Katie ile Joutsen'in birleşmesi sırasında tamamen veela genlerinin baskın gelmesiyle doğmuştu. Bu sayede bir güç kazanmıştı.

"Görünmez oluyor." diye yanıtladı Lysander "Ve bu korkunç!" Valerie Katie "Evet, korkunç ama benim gücüm ona geçmediği için memnunum." dedi "Ateş küçük yaşlarda büyük sorun oluyor. Ve ayrıca daha kötü, veelalar tarafından bile lanetli görülen veela güçleri var: Medusa bakışları, ölüler dünyasına köprü kurmak veya geleceği görmek gibi."

"Geleceği görmek o kadar da kötü değil." dedi Laertes "Sınav sorularını görmeyi başarırsan deli gibi ders çalışmak zorunda kalmazsın." Joutsen, Dominic'e baktı "Okula olan ilgi her nesilde azalıyor sanırım. Büyükbaba Frank çok başarılıymış, sen de başarılıymışsın ama onun kadar değil, benim notlarım yerlerde sürükleniyordu ve sen olmasan muhtemelen okulu bırakırdım, bunlar ise daha yeni başlayıp sıkıldılar."

"Ama sıkıcı!" dedi Lysander "Sürekli erken kalkıyorsun, dersler yetmezmiş gibi bir de ödev yapıyorsun, sürekli sıkıcı kurallara uyman bekleniyor. Üstelik Laertes, Ravenclaw; Ben, Slytherin'im. İkizimden bile ayrı kalıyorum. Okul köleliktir!" Dominic bir anlığına Evan'ı duymuş gibi oldu ve kendini kötü hissetti.

"Neyse ne!" dedi Joutsen "Hepimiz bu yollardan geçtik... Hadi, siz yatağa artık!" Oğlanlar onu duymazdan gelmiş gibi görününce, Dominic güldü "Babanın sahip olduğu otorite de her nesilde azalıyor sanırım... Merlin, babamın kemikleri sızlıyor!" ve çocukları yataklarına gönderdi ama önce hepsine sıkıca sarılıp öptü "Mutlu Noeller, çocuklar!" 

Onlar gidince Dominic de ayaklandı "Ben de gideyim artık." Joutsen kalması için ısrar etti ama Dominic seyahat pelerinini giymişti bile "Annen evde beni yemeğe bekliyor. Noel yemeğinde evde olmazsam sorun çıkıyor, biliyorsun." Joutsen dudak büktü "Neyse, başka zaman o halde!"

Dominic eve döndüğünde Swan akşam yemeği için onu bekliyordu. İkisi kapıda öpüşerek içeri girdiler. Yemek yedikten sonra ise fazla oyalanmadan yatağa girdiler. Dominic bu monotonluğu çok seviyordu ama aynı zamanda denizi de özlüyordu. On dokuz yaşından beri denizlerdeydi yani deniz onun için ikinci bir evdi. 

Kollarını Swan'ın üzerinden çekerek yatağından kalktı. Karısı uyuyakalmıştı bile ama o bir an bile gözünü kırpmamıştı. Can sıkıntısıyla pencereden baktı. Dışarıda korkunç bir kış havası hakimdi. Yoğun, fırtınalı bir kar yağışı ve kabarmış deniz. Bu havaları severdi, özellikle de denizdeyse.

Evinden çıktı, adanın limanına yürüdü. Bütün akrabalarının gemileri uzun zamandır limanda bekliyordu çünkü Muggle bölgesi son birkaç yıldır korkunç bir virüsle mücadele veriyordu. Bu nedenle ticaret de durma noktasına gelmişti. Dominic iskeleden ağabeyinin gemisine atladı ve babasının arabasını kaçıran gençler gibi gemiyi kaçırdı.

Bunu boş yere yapmamıştı ve bu sırada bir deniz özlemi değildi. Bu uzun zamandır planlanan bir intihardı. Deniz onu öldürmeyecekti, bunu biliyordu ama bildiği bir şey daha vardı: Regulus öldüğünden beri anbean takip ediliyordu. Ölümle son randevusuydu bu.

Geminin dümenini tutarken arkasından birinin geldiğini hissetti ve "Hoş geldin!" dedi "Ben de seni bekliyordum. Öte yandan, merak ediyorum... Gittiğim her yerde beni bulmayı nasıl başarıyorsun?" Konuştuğu kişi güldü "Dünyanın en güçlü asasına sahipken zor olmuyor." Dominic duyduğu tınıdan hoşlanmıştı "Kadınsın demek! Regulus'u bir kadının öldüreceği belliydi zaten!"

"Bu seni rahatlatır mı bilmiyorum ama Black'i ben öldürmedim." dedi kadın "Onun öldüğü saldırıda ben yoktum bile. Size saldıranlar gibi bir korsan olduğum doğru ama onu benim kaptanım öldürdü. O suikasttan birkaç sene sonra tayfaya katıldım ben de ve kaptanı öldürüp hem Kaptanın Kabusu gemisinin kaptanı oldum hem de Mürver Asa'ya sahip oldum. Asa kan dökülsün istiyor, ben de öyle. Anlayacağın, birbirimizi tamamlıyoruz."

Dominic kafasını çevirip ona baktı "Sapık gibi beni takip ettiğine göre biliyor olmalısın, Rabastan adında bir arkadaşım var. Rabastan, Asa'yı vefasız bir kadına benzetir ve onun bir dişi olduğunu düşünmüştür. Seni ister, alır ve bir güzel kullandıktan sonra hemen başka birini arar. Sen de farklı olmayacaksın. Sonun felaket olacak, bu kaçınılmaz gerçek. Elindeki Asa sıradan bir asa değil, o bir silah." Dominic en son arkadaşının elindeyken gördüğü asaya baktı "Madem beni öldürmekte kararlısın, en azından ismini öğrenebilir miyim?"

"Bana Azrail derler." dedi genç kadın, soğuk bir havayla "İsmim Emma ve bir Muggle-Doğumluyum. Sizin büyücü dünyasından mahrum bıraktığınız cadılardan biriyim. Size bu kadar takıntılı olmamın sebebi bu ama merak etme, oğluna ya da torunlarına zarar vermeyeceğim. Onlar günahsız." Dominic güldü "Bir intikamcı daha! Zaten herkesi memnun edemeyeceğimizi biliyordum. Bak kızım, hayatım sizlerle mücadele etmekle geçti ama artık yorgunum ve ölmeye hazırım. Senden sadece iki şey istiyorum."

"Dinliyorum." dedi kadın dikkatle ona bakarken. Dominic iç geçirdi "Öncelikle, lütfen çok uzatma. Öldüreceksen hemen öldür, bitsin. Ve Rabastan'a da dokunma. O mutlu olmayı hak ediyor. Bizden kalacak tek kişi olsa da normal bir şekilde ölmesini isterim. Belki yüzlü yaşlarında, yanında ailesi varken ölmeyi hak ediyor." Emma sessiz kalınca Dominic diretti "Hadi ama! Yaşlı bir adamın son isteklerini gerçekleştirmeyecek misin?"

"Pekala," dedi kadın asasını kaldırırken "Lestrange'a dokunmayacağım. Başka söyleyecek bir şeyin var mı?" Dominic başını iki yana salladı "Bunları Regulus'a anlatınca öldüğümüz için çok mutlu olacak." Emma kaşlarını çattı "Tüm ölülere benden selam söyle, Avery! Özellikle de Black'e... Avada Kedavra!" 

Mıntıka Hikayeleri | Mıntıka Serisi One-ShotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin